Günahın ve Sevabın Kelebek Etkisi

Günahın ve Sevabın Kelebek Etkisi

Ünlü matematikçi ve meteorolog Edward Lorenz, 1963 yılında hava durumu üzerinde çalışırken bir kelebeğin kanat çırpışına denk düşecek hava hareketinin, doğrusal girdiler sonucu bir başka yerde kasırgaya neden olabildiği sonucunu ortaya koyduğunda aslında sadece tabiatın işleyişiyle ilgili bir keşfe imza atmamıştı. İnsanlar ve toplumlar da tıpkı Lorenz’in kelebek etkisi diye ünlenen felsefesiyle hareket etmekte, tarihin herhangi bir yerinde meydana gelen ufak sapmalar büyük ve geri döndürülemez sonuçlar doğurmaktaydı. Bu açıdan toplumsal pek çok kırılmanın, bireylerin küçük tutumları sonucunda meydana geldiğini söylemek doğru olacaktır.

İnsan sosyal bir varlık olarak çevresiyle sayısız etkileşim içinde yaşar. Hem kendi yaşamında hem başkalarının yaşamında gündelik ve basit görülen bir davranışıyla tıpkı kelebek etkisinde olduğu gibi büyük değişikliklere, tahayyülü imkânsız akıbetlere neden olabilir. Öyle ki birey çoğu zaman iş işten geçtikten ve maalesef yapacağı bir şey kalmadıktan sonra bunun idrakine varır. O an “Böyle olacağını bilseydim…”le başlayan keşke cümleleri zihinlerde ardı ardına yankılanır. İnsan yeterince ince düşünüp davranışlarını aklın ve kalbin hassas terazisinde tartamadığı için derin bir pişmanlık duyar. Zira rikkat öyle bir erdemdir ki vakti zamanı kaçırıldığında insanın elinde uçuşan biz toz bulutuna dönüşüverir. Bu durum insanın bütün hayatını bir dikkat ve temkin esasına dayandırarak biçimlendirmesini gerekli kılar. Somurtkanlığımızla uçurumun kenarındaki insanı daha kıyıya itebilir, kabalığımızla farkında olmadan pek çok kişiye sirayet edecek bir karamsarlık dalgası yayabiliriz. Ama en kötüsü de susarak veya yapmamız gerektiği şeyleri yapmayarak, atmamız gereken elzem adımları atmayarak kötülüğün ve fitnenin ocağına odun taşımış olabiliriz.

Günah, meşruiyet toprağında büyür. Çevremizdeki hatalara, zulümlere sessiz kalarak farkında olmadan can suyu vermiş oluruz. Hiçbir kötülük kendiliğinden neşet etmez. Önce bir insanı ele geçirir, onun davranışlarında yabani sarmaşıklar gibi gelişir, çoğalır. Fakat asla tek bir insanla yetinmez. Yayılmak, kalpten kalbe, insandan insana sirayet etmek, bütün toplumu ele geçirmek ister. İşte bu yayılma esnasında kötülüğün kadim bir yöntemi vardır. Sinsi ve çekingen başını çıkarıp insanları seyretmek, sabırla toplumun kendisine alışmasını, onu normalleştirmesini beklemek… İkinci adım olarak zehirli filizlerini insandan insana uzatır. Kötülüğün toplumsal zemin bulması da böyle cereyan eder. Artık o bir yabancı değil, ev sahibidir. Dağdan gelmiş, bağdakini kovmuştur. Bunu yapamamış olsaydı, ele geçirdiği ilk insanın şahsında yalnızlaştırılacak, vicdan değirmeninde öğütülecekti. Öte yandan insanlar basit bir nemelazımcı davranışla felaketle sonuçlanabilecek toplumsal savrulmalara zemin hazırlamıştır.

“Kırık Cam Teorisi” bu noktada bir kötülüğün yahut hatalı davranışın nasıl hızla yayıldığına dair çarpıcı bilgiler sunmaktadır. Teori, kamuya açık alanların sürekli gözlemlenerek yaşanan en ufak aksaklığın ivedilikle giderilmesi ve düzenin sağlanması esasına dayanıyordu. Suçu önleme anlayışıyla hareket ettiklerini belirten teorisyenler James Q. Wilson ve George L. Kelling yayımladıkları makalede şunları dile getirmişti.

“Birkaç kırık penceresi olan bir bina düşünün. Camlar tamir edilmemişse vandallar birkaç cam daha kırmaya meyillidir. Sonunda bina boş ise tüm camları kırılabilir. Ya da bir kaldırım düşünün. Burada bazı çöpler birikir. Eğer o ilk atılan çöpler temizlenmezse yakın zamanda bu çöpler daha fazla birikir. Sonunda buradaki restoranlar, hatta paket servis yapan insanlar bile çöpleri araba ile poşetler hâlinde getirerek buraya atarlar.”

ABD’li suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969’da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilen teori,  suçun insandan insana sıçrayışını gözler önüne seren bir sosyal deneyin akabinde ortaya konmuştu. Zimbardo, sosyal statüleri ve demografik yapıları birbirinden farklı iki şehre iki araç bırakmıştı. Bunlardan ilki suç oranının yüksek olduğu ve yoksulluğun kol gezdiği Bronx şehriydi, diğeri ise yüksek yaşam standartlarına sahip Kaliforniya’daki Palo Alto. Araçların ikisinin de plakası yoktu ve kaputları aralıktı. Bronx’daki otomobil üç gün gibi kısa sürede tanınmaz hâle geldi. Terk edilmesinden sadece dakikalar sonra bir ailenin saldırısına uğradı. Aküsü ve radyatörü çalınan otomobilin pencereleri kırıldı, döşemeleri parçalandı. Bu sırada neredeyse bir hafta geçmesine rağmen Palo Alto’daki araç herhangi bir zarar görmemişti. Deney burada kalmayacaktı. Asıl olay Zimbardo ile iki öğrencisinin, sağlam kalan otomobilin yanına giderek kelebek camını kırmasıyla patlak verdi. Çünkü bu küçük darbenin ardından Palo Alto’nun suça bulaşmamış insanları araca hunharca saldırmaya başladılar.

Otomobilin kelebek camını kırmak küçük bir eylemken ardından daha büyük sonuçları doğurmuştu. Dolayısıyla yapılan bir kötülük kendi ile kalmıyor ardından başka kötülük tohumlarına da zemin hazırlıyordu. Etkisi halka halka büyüyerek daha geniş bir alana tesir eden tek bir davranıştı. Bu bazen birey için düşünülmeden söylenmiş bir söz, hesap edilmeden atılmış bir adım olabilirdi.

Kur’an-ı Kerim, bu bağlamda insana bıraktığı izlerin de hesabının sorulacağını hatırlatır: “Şüphesiz ölüleri diriltecek olan biziz. Onların gelecek için yaptıkları her şeyi ve bıraktıkları her izi de yazıyoruz…” (Yasin, 36/12.) Müfessirler bu ayetin, başkalarının kötülük işlemesine sebebiyet verecek kötü bir yol açanları da kapsadığını söyleyerek insanların, etkileri öldükten sonra da devam eden kötülüklerden ötürü veballerinin arttığını belirtirler. (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 478-480.) Nitekim Hz. Peygamber de iyi veya kötü bir çığır açmanın kişiyi menfi veya müspet anlamda bağlayacağını ifade eder: “Kim iyi bir uygulamaya öncülük ederse kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin sevabı verilir. Yine kim kötü bir uygulamaya öncülük ederse kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin günahı yüklenir.” (Müslim, İlim, 15.)

Çocuklar ve gençler dış tesirlere yetişkinlerden daha açıktırlar. Henüz kendini inşa etmekte olan zihin dünyaları, aileden başlayarak bütün çevreleri boyunca onların üzerinde etkiye sebep olur. İyiyle kötü, doğruyla yanlış arasındaki farkı bu dönemde kalplerine ve akıllarına kazırlar. Sevip değer verdikleri kimseler tarafından sergilenen bir haksızlığa şahit olmaları, hayatları boyunca onlarda bir bulanıklığa, değerler arası muvazenesizliğe sebebiyet verecektir. Yetişkinler ve özellikle ebeveynler, her tutum ve davranışla çocuğun körpe dünyasında bir kelebek etkisi meydana getirdiklerini, bazen tek bir hatanın dahi suçun kanıksanmasına imkân hazırladığını unutmamalıdırlar.

 

Yazan: Sema Bayar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir