“Her doğan islam fıtratı üzere doğar…‘’ (Buhârî, Cenâiz, 92.) Yukarıdaki hadisi okuyarak yaradılış ve ahlak açısından düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
Bu hadisi incelediğimizde, İslam’ın insanın yaratılışını “fıtrat” yani doğal bir saflık ve doğruluk hali olarak tanımladığını görüyoruz. “Her doğan İslam fıtratı üzere doğar…” hadisi, insanın doğuştan iyiye ve doğruya yatkın olduğunu ifade eder. İslam’a göre her insan, Allah’ın varlığına inanacak, O’na boyun eğecek bir ruhla yaratılır. Bu fıtrat, insanda doğuştan gelen bir ahlaki yatkınlık, iyiliğe eğilim ve kötülükten kaçınma isteğidir.
Yaratılış ve Ahlak Açısından Düşünceler
Hadiste geçen “fıtrat” kavramı, insanın Allah tarafından belirli özelliklerle donatılmış olduğunu gösterir. İnsan, doğuştan iyiye meyilli ve doğruyu aramaya yöneliktir. Ancak çevresel etkenler, aile, arkadaşlar ve toplumun etkisiyle bu doğal fıtrat zamanla değişebilir veya zayıflayabilir. Bu yüzden İslam’da ahlak eğitiminin önemi büyüktür. İnsanın bu doğuştan gelen iyilik eğilimini sürdürmesi, ahlaki değerleri yaşatması için, İslam’da belirli ilke ve öğretiler bulunur.
Ahlak ve Fıtratın İlişkisi
Ahlak, İslam’ın fıtrat üzerine inşa ettiği değerleri yaşama aktarmamız için gereklidir. İslam ahlakı; dürüstlük, merhamet, adalet, saygı gibi insan fıtratına uygun olan davranışları teşvik eder. Her insanın İslam fıtratı üzere doğması, aslında herkesin potansiyel olarak doğru yolu bulabileceğini, İslam’ın öğretilerini kabul etmeye hazır olduğunu gösterir. Bu bakımdan, insanlara İslam’ın evrensel ahlak ilkeleriyle davranmak ve onların doğuştan gelen iyilik potansiyellerini geliştirmelerine yardımcı olmak da Müslümanların görevidir.
İnsanın Doğuştan Gelen Sorumluluğu
Bu hadis, insanın yaratılış gayesini ve sorumluluğunu da ortaya koyar. Her birey, iyilik ve kötülük arasındaki ayrımı yapma potansiyeline sahip olarak yaratılmıştır. Allah, insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler ve kutsal kitaplar göndermiştir. İnsanlar, fıtratlarına uygun hareket ederek İslam’ın öğretilerine uyduklarında, Allah’ın hoşnutluğunu kazanır ve yaratılış gayelerine uygun bir yaşam sürmüş olurlar.
Bu hadis bize, insanların doğuştan kötü veya günahkâr olmadığını, tersine doğruya ve iyiye yönelme potansiyeliyle yaratıldığını hatırlatır. İnsanın çevresine, ailesine ve topluma karşı taşıdığı ahlaki sorumluluk, bu doğal fıtratın bir yansımasıdır. İslam, insanın bu fıtratı koruyarak hayatını sürdürmesini ve Allah’a olan bağlılığını devam ettirmesini öğütler. Bu bağlamda, insanın kendi ahlakını geliştirmesi, fıtratını koruması ve doğuştan gelen bu iyilik halini yaşatması gereklidir.
Ahlak, Arapça ḫ-l-ḳ kökünden gelmektedir. Klasik sözlüklerde ahlak, en genel anlamıyla insanın yaratılıştan gelen kökleşmiş doğası ve karakteri olarak anlaşılmakta ve tanımlanmaktadır. Dolayısıyla “Her doğan islam fıtratı üzere doğar…” hadisini yaratılış ve ahlak açısından değerlendirdiğimiz zaman ahlakın yaratılış üzere yani fıtrat üzere davranmak olduğunu söyeleyebiliriz.
Her insan doğarken İslam fıtratı üzere doğar. Ahlak bu tertemiz fıtrat üzere kalabilmek ve yaşayabilmektir. Bir insanda ahlaki davranışlar meleke haline gelirse yani artık onun adeta yaratılışın bir parçası haline gelirse anlamlı ve değerli olur.
İnsan sırf birilerinin gözüne girme adına, gösteriş adına yapmacık bir şekilde ahlaki davranışları yapıyorsa o kişi demek ki o ahlaki davranışları içselleştirememiş demektir. Samimi değil demektir.
Evet her insan temiz ahlaklı olmaya uygun bir şekilde hayata gelir. Lakin daha sonra annesi, babası veya çevresi onu fıtratından, yaratılışından uzaklaştırıp kötü ahlaklı biri haline getirebilir.