İçi boşaltılan dindarlık
Hayatı dolu dolu yaşama iddiasında olan çağın insanı, içini nasıl boşalttığının ne kadar farkında acaba?
Seküler yaşamın kollarında tüm kutsallarını tüketen, ruhunu ıskalayan, çamurlaşmayı uygarlık sayan bir insan profili karşımıza çıkıyor…
Yaratılış amacından uzaklaştıkça yalnızlaşan, yozlaşan, yanılan, yok oluşa sürüklenen insanın hazin hikâyesi ile sarsılıyoruz…
Cebi, cüzdanı, deposu, midesi doldukça, kalbi boşalan, ruhu daralan, iradesi çözülen, değerleri çürüyen insanoğlunun gidişatı nereye?
Herhalde insanı boğaz ve bağırsaktan ibaret bir organizma olarak düşünmüyoruz… Ancak bedenin güdümünde kalan beyinlerin sefaletine tanıklık ediyoruz… Dışı çekici, alımlı, albenili, fakat içi boşaltılmış insan tekinin tükenişini görmek ne kadar üzücü…
Çok eğitimli, çok kültürlü, çok başarılı ama içi boş…
İçi boşalan insan işe yaramıyor… Boş veriyor… Boş beleş işlerle uğraşıyor ve işi rast gitmiyor…
Etiketler, rozetler, kariyerler, konforlar artış gösterirken karakterler zayıflıyor, şahsiyetler aşınıyor…
Sureten insan, sireten insanlıktan soyutlanmış zavallılar çoğalıyor…
İçi geçenlerin bir sonraki durağı hiçleşmektir…
Bu süreçte, maalesef içi boşaltılmış, gösteriye yönelik, tüketim toplumuna da son derece uygun bir din pazarlanıyor.
‘Ilımlı İslam’ projeleri ile İslam’ın içini boşaltma operasyonları devam ediyor… Ruhu alınan, geriye sadece retorik ve ritüelleri kalan bir dindarlık sunuluyor… Özü zedelenmiş, göze hoş gelen gösteriş dindarlığı prim yapıyor… Bir ucu riyaya diğer ucu ranta uzanan, rıza-i İlahi’nin teğet geçildiği günlerden geçiyoruz…
Şer’ilikten bir şekilcilik öne çıkıyor… Öz örseleniyor… İslam’ın asliyeti ve asaleti hasar görüyor… Hassasiyetler azalıyor, Müslümanı Müslüman yapan hususiyetler kayboluyor…
İçeriksizleştirilen İslam, içtenliğini yitiren Müslümanlar kaygı veriyor… Ve her türlü istismara açık bir İslam ortada duruyor…
İlahi olan beşerileştiriliyor… Mutlak olan göreceleştiriliyor… Her şey asli mecrasından ve manasından uzaklaştırılıyor… Sonuçta; akide felsefileştiriliyor, ibadetler adetleştiriliyor, din ideolojileşiyor, Şeriatsız bir İslam’a bizi ikna etmek için ne yollara başvuruyorlar…
Din adeta ironi malzemesi, magazin konusu…
Hakikat kefenlendi… Değerler çıkarlara feda edildi… Ruhumuz gidince, rotamızı yitirdik, rüzgârımızı kaybettik… Sendeledik, sersemledik ve savrulduk… Saygınlığımız gitti… İslam’ı temsil ve tebliğ yeterliliğimiz azaldı…
Yetersizlik bizlerde nasıl yer etti? Huşusuz namazlar, İhlassız ameller, hikmetsiz cümleler, irfansız ilimler, edepsiz ortamlar, hayasız hayatlar, erdemsiz edinimler, takvasız tavırlar, özverisiz oluşumlar, ruhsuz cemaatler hülasa bir cümle öksüzlük ve özensizlikler önümüzü tıkadı…
Özgünlüğümüz zedelendiği için örnekliğimiz etkili olmuyor…
Evet, içe yönelmemiz gerekiyor… İç inşa, iç ıslah, iç arınma aciliyet arz ediyor…
Ağdalı cümleler, etkili nutuklar, güçlü sloganlar sadra şifa olmuyor…
Bir an önce işi boşalan kavramlarımızı, ailelerimizi, kurumlarımızı, kardeşliğimizi, kulluğumuzu, konuşmamız gerekiyor… Fabrika ayarlarına dönmekten başka çıkar yol yok… Bu dejenerasyona dur demek durumundayız…
Cihad, cemaat, tesettür kavramları bizde neye çağrışım yapıyor?
Dindar geçinenler dinin içini boşaltıyorsa, detaylarda boğuluyorsa, kalıplaşmış merasimleri aşamıyorsa bu iş nereye varır?
Kazanırken kaybettiklerimizi bir hatırlamaya çalışalım…
Peki, bu açmazı nasıl aşabiliriz?
Bir; yüzümüzü yeniden dava ve ukbaya döneceğiz…
İki; sünnet disiplinine sımsıkı sarılacağız…
Ramazan Kayan