İletişim Ahlâkımıza Dair

İletişim Ahlâkımıza Dair

Taha Kılınç

Teknolojinin hayatımıza girmesiyle birlikte, iletişimin hem yaygınlaştığı hem de her türlü kuraldan sıyrılarak ayağa düştüğü bir süreci aynı anda yaşıyoruz. Ekranlardan evlerimize ve kalplerimize akanlar karşısında ayağımızın kaymaması ve sürüklenip gitmemek için bazı kaideleri hatırlamaya hepimizin ihtiyacı var. “Sanal âlem fıkhı” da diyebileceğimiz bu kaideler bütünü, internet ortamında da Müslümanca kalabilmemiz için elzem. Melekler, sosyal medya ve sanal âlemdeki amellerimizi, yazışma ve paylaşımlarımızı da deftere kaydettiğine göre, “ahlâksız” bir iletişim de mümkün değil demektir.

O halde, geliniz bazı kuralları yeniden hatırlayalım, taslak bir liste çıkaralım. “Taslak” demem boşuna değil. Yapılacak ilavelerle ve herkesin kendi tecrübesine göre sunacağı katkılarla daima geliştirilecek ve olgunlaştırılacak bir metin bu. Hayatın sürekli akışının doğal bir gereği olarak…

1) Sanal âlemde geçirilen vakit, aslî vazifelerimizin ihmaline gerekçe olamaz.

Bir Müslüman önce Allah’a, ardından da en yakınlarından başlayarak çevresindeki insanlara karşı sorumludur. Sanal âlemde ibadetlerin ihmaline ya da içinin boşaltılmasına (teknolojiyle meşguliyetin, sünnet namazların kılınmasına engel olması gibi) yol açacak kadar uzun kalmak, uygun değildir. Aynı şekilde bir Müslüman, eşinin, aile fertlerinin ve Müslüman kardeşlerinin hukukunu ihlal edip onlarla diyalogu koparacak şekilde, sanal âlemde vakit geçiremez, oyalanamaz.

2) Müstehcen içerikli yayınlar izlenemez.

Kur’an, erkeklere ve kadınlara gözlerini haramdan sakınmayı kesin bir şekilde emrettiğinden (Nur, 30-31) bakılması yasak olan, özellikle de avret yerlerinin göründüğü yayınlar izlenemez. Çıplaklığın teşhir ve teşvik edildiği video klipler, filmlerdeki cinsel içerikli sahneler vb. bu bağlamda örnek verilebilir. Bir şeyin aşırı yaygınlaşması ve normalleşmesi, onun meşru olduğu anlamına gelmez.

3) Müstehcen içerikli yayınlar, yayılamaz ve paylaşılamaz.

Bir kötülüğe vesile olana o kötülükten pay ayrıldığı için (Nisâ, 85) müstehcen yayınların yayılması ve paylaşılması da helal değildir. Sosyal medyada haber bile paylaşırken, o linki tıklayan insanların müstehcen içerikli başka linklere kayma ihtimali düşünülmelidir. Haber okurken ya da Youtube vb. ortamlarda video izlerken, müstehcen içerikli foto-galeri ya da videolar da kolaylıkla ekrana düşebilmektedir. Bu nedenle, link paylaşırken ve kaynak tavsiye ederken de son derece dikkatli olmak gerekir.

4) Yalan haber ve malumat yayılamaz.

Ne amaçla ve kiminle ilgili olursa olsun, yalan haber ve malumat yayılamaz. Yalanın illâ ki “Müslümanlara karşı” olması gerekmez; “Müslümanlara moral olsun diye” de yalan söylenemez. “Beyaz yalan” tabir edilen moral yaratma amaçlı uydurma haberler, bir süre sonra algıların çarpılmasına, gerçeklerin farklı şekilde algılanmasına ve insan zihninin yanlış biçimde şekillenmesine yol açması bakımından çok tehlikelidir.

İnsanların emek vererek ve gayret göstererek oluşturduğu görseller, fotoğraflar, cümleler, fikir ve diğer içerikler, kaynak gösterilmeden alıntılamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. Kaynağı gizleyerek, emek verilen bir çalışmayı kendine mal etmek, hırsızlıktır. Bu eylemin, herhangi birinin malını çalmaktan hiçbir farkı yoktur.

5) Kesin emin olunamayan ve kaynağı doğrulanamayan bilgi paylaşılamaz.

“Seni ilgilendirmeyen / hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin müşterisi olma. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu olacaktır” (İsrâ, 36) ayeti, bizi açık bir şekilde kesin olmayan malumatlardan sakındırmaktadır. Rasûlullah’ın (sav) “Her duyduğunu söylemesi, kişiye yalan olarak yeter” şeklindeki sözü de her duyulanı aktarmayı yasaklamaktadır. Aktaran ve paylaşan kim olursa olsun, kesin biçimde bilinemeyen, teyit edilemeyen ve kaynağı belirlenemeyen bilgi ve haberleri paylaşmamak gerekir.

6) Zan içerikli bilgiler paylaşılamaz.

Zandan kaçınılmasını kesin bir şekilde emreden Rabbimiz, zannın çoğunun günah olduğunu bildirmektedir. (Hucurât, 12) İnsanlar, kişiler, kurumlar vs. hakkında zanna ve tahmine dayalı söylemleri yaymak uygun değildir. Zan, kafalarda gereksiz soru işaretleri ve şüpheler doğurmakta, insanların birbirlerine olan güvenlerini sarsmaktadır.

7) Emek sonucu oluşturulan ve orijinalliği bulunan görsel, cümle, fikir ve diğer içerikler, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

İnsanların emek vererek ve gayret göstererek oluşturduğu görseller, fotoğraflar, cümleler, fikir ve diğer içerikler, kaynak gösterilmeden alıntılamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. Kaynağı gizleyerek, emek verilen bir çalışmayı kendine mal etmek, hırsızlıktır. Bu eylemin, herhangi birinin malını çalmaktan hiçbir farkı yoktur.

İnternet ortamında, kaynağı tespit edilemeyen veya ilk paylaşan kişinin bilinmediği materyaller konusunda, azamî araştırma ve dikkatten sonra, paylaşım yapılması mazur görülebilir. Lakin bu durumda da, “kendine mal etme” yanlışından kaçınmak gerekir.

8) Ceset fotoğrafı paylaşılamaz.

Bir şeyi sürekli görmek ve ona maruz kalmak, insanın duygusal direncini ve duyarlılığını yok eden bir tesir meydana getirir. Bu nedenle, devlet makamlarının soruşturma vb. durumlarda kullanması veya medya kuruluşlarının haber metinlerinde ölçülü tasarrufları dışında, sıradan şahısların kendi sosyal medya hesaplarında veya sanal paylaşım ortamlarında ceset fotoğrafı paylaşmaması gerekir. Paylaşılan ve yayılan her fotoğraf, kalplerimizi öldürmekte, bizi acılara ve katliamlara karşı duyarsızlaştırmaktadır.

Ceset fotoğrafı paylaşmanın bir diğer mahzuru da, o kişilerin rızasının olmama ihtimalidir. Hele de avret yerlerinin ve vücudun çeşitli organlarının açıldığı manzaralarda, bu ihtimal daha ciddi hale gelmektedir.

Ceset fotoğraflarına ilaveten, doğal afetler ve kaza vb. durumlarda çekilen, insanları zor durumda ve çaresiz gösteren fotoğrafların paylaşımında da dikkatli olmak gerekir. Fotoğrafı çekilen kişinin, bunların ortalığa saçılmasına rızası olmayabilir.

9) İnsanların gizli halleri araştırılamaz.

Gizli hallerin araştırılması (tecessüs), Kur’an’da kesin biçimde yasaklanmıştır. (Hucurât, 12) İnsanların gizli ve kapalı kapılar ardında işledikleri günahlar, hiçbir şekilde araştırılamaz, bunların peşine düşülemez, soruşturması yapılamaz. İslâm, günahların alenî şekilde işlenmemesi için gerekli tedbirleri almakla ve insanları tavsiye yoluyla iyiye yönlendirmekle yetinir.

10) Tecessüs yoluyla elde edilen bilgi ve görüntüler, paylaşılamaz.

Tecessüs yoluyla elde edilen bilgi, görüntü, fotoğraf, ses kaydı ve videoların paylaşılması ve yayılması da kesin şekilde yasaktır. İşlenen suçların önlenmesi maksadıyla adlî mercilerin yapacağı işlemler dışında, bireylerin tecessüs yoluyla elde edilen malzemeyi yaymaması gerekir.

11) Eşler, birbirlerinin telefonlarına, e-postalarına, günlüklerine ve diğer özel alanlarına izinsiz şekilde girip kontrol yapamaz.

Tecessüs, sadece diğer insanlar arasında değil, eşler arasında da yasaktır. Şifreyle korunan, kişisel paylaşım alanlarına, rıza ve izin olmaksızın girilemez, eşler birbirlerinin mahrem alanlarını kontrol edemez. Evliliği sarsan ahlaki bir problem mevcutsa, kontrol ve arkasından yaptırım ancak o zaman devreye girebilir. Eşlerden birinin gece-gündüz sanal âlemde vakit geçirmesi ve evlilik hukukunu ihlal etmesi durumunda ise, bireysel nasihatin fayda vermemesi halinde hakemlere müracaat edilebilir.

Rasûlullah (sav) yanlarında üçüncü bir kişi bulunmadan, bir kadınla bir erkeğin yalnız başlarına kalmasını (halvet) kesin bir dille yasaklamıştır. Günümüzde direkt mesaj (DM) kutularını, hadiste ifade edilen “halvet” ortamlarına benzetmek mümkündür. Bugün bazı mecburiyetler nedeniyle DM’ler üzerinden de iletişim kurmak gerekebildiğinden, azamî dikkat ve özeni elden bırakmamak en doğrusudur.

12) Ebeveynler çocuklarının, çocuklar da ebeveynlerin telefonlarına, e-postalarına, günlüklerine ve diğer özel alanlarına izinsiz şekilde girip kontrol yapamaz.

Tecessüs yasağı, ailenin diğer bireyleri arasındaki ilişkilerde de geçerlidir. Ancak özellikle ergenlik çağındaki çocukların yanlış şeylerle muhatap olmalarının önüne geçebilmek için, ailenin fark ettirmeden kontrolü sağlaması gerekir. Bunun da yöntemi, teknolojik imkânlardan faydalanmak (internet filtresi vb.) yakın ilgi ve muhabbeti sürdürmek, ahlâkî ölçüleri güzel bir dille hatırlatmak ve çocuklara sınırları öğretmek, çocuğun bütün sıkıntılarını rahatlıkla anne-babasına aktarabileceği rahat bir aile ortamı sağlamaktır. Gerisi, çocuğun şahsî imtihanıdır.

13) Özel sohbet ve konuşmalarda, kişiyi gayri meşru yollara sürükleyecek ayrıntılara ve üsluplara girilemez.

Sanal âlemdeki özel ve kişisel sohbetlerde, erkek-kadın arasında gayrimeşru ilişkilerin doğmasına yol açacak ayrıntılardan ve üslupsuzluklardan sakınmak gerekir. Bilgi alışverişi için yapılacak sohbetlerde bile bir düzey korunmalı; nefsin arzularını harekete geçirecek yazışma ve konuşmalardan, yanlış anlaşılabilecek üslup ve ifade tarzlarından uzak durulmalıdır.

Rasûlullah (sav) yanlarında üçüncü bir kişi bulunmadan, bir kadınla bir erkeğin yalnız başlarına kalmasını (halvet) kesin bir dille yasaklamıştır. Günümüzde direkt mesaj (DM) kutularını, hadiste ifade edilen “halvet” ortamlarına benzetmek mümkündür. Bugün bazı mecburiyetler nedeniyle DM’ler üzerinden de iletişim kurmak gerekebildiğinden, azamî dikkat ve özeni elden bırakmamak en doğrusudur.

14) Aile içinde kalması gereken, mahrem görüntüler paylaşılamaz.

Üçüncü şahısların istismarına açık mahrem ve aile içi görüntülerin sanal âlemde paylaşılması, birçok fitneyi de beraberinde getirmektedir. Erkek olsun kadın olsun, hiçbir Müslüman, tesettüre uygun olmayan görüntülerini insanlara sergileyemez. “İffeti korumak” erkek-kadın her Müslümana farz olduğuna göre (Nur, 30-31) teşhir edilen fotoğraf ve diğer görsel malzemelerin dikkatle seçilmesi şarttır.

Sanal âlemde paylaşılan her fotoğrafın, kötü niyetli insanların eline geçebileceği ve başka amaçlar için kullanılabileceği hiç akıldan çıkarılmamalıdır.

15) Yazışmalar ve sohbetler sırasında küfür içerikli ifadeler kullanılamaz.

Allah, zulme uğrayan kişinin bunu dile getirmesi dışında, kötü sözlerin açıktan söylenmesinden hoşlanmaz. (Nisâ, 148) Küfür, müstehcen içerikli bütün sözler, hakaret ve diğer kötü laflar, bu cümledendir. Sanal âlemdeki yazışma ve sohbetler sırasında da, tıpkı gerçek hayattaki İslâmî söz ölçülerinin korunması şarttır. Muhataplarımız farklı hatta düşman görüşten bile olsa, bir Müslüman, üslubundan taviz veremez.

16) Bir Müslüman alaya alınamaz, alaya alınmasına yol açılamaz, onuruyla oynanamaz.

Bir Müslümanın alaya alınması, kesin bir şekilde yasaktır. (Hucurât, 11) Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, sanal âlemde de Müslümanların birbirlerini alaya almaları, küçük düşürmeleri, başkalarının alaya almasına yol açacak şekilde yorumlar yapmaları ve Müslümanlara edilen bu türden hakaretlere seslerini çıkarmamaları doğru değildir.

Sanal âlemde ve özellikle de sosyal medyada, kendimizden büyük kimselere saygı ve hürmet ölçülerine riayet etmek en doğrusudur.

17) Bir Müslümanın gıybeti asla edilemez.

“Bir Müslümanı, kendisinin bulunmadığı bir ortamda hoşlanmayacağı şekilde anmak” olarak tanımlanabilecek gıybet, kesin şekilde haramdır. (Hucurât, 12) Herkesin herkes hakkında kolayca yorum yaptığı, özellikle siyasi kavgalarda hiçbir ölçünün tanınmadığı sanal âlem, gıybetin de en çok edildiği teknolojik platform durumundadır. Bilhassa müstear isimlerle açılan hesaplardan yapılan bazı yorumlar, kişiyi gıybetin en şiddetli biçimine cesaretle sürüklemekte, insanlar herhangi bir pişmanlık duymadıkları gibi, sahte isimlerin arkasına gizlendiklerinden dünyevî bir yaptırımla da karşılaşmamaktadırlar. Oysa, gıybet sadece günlük hayatta değil, hatta belki daha fazla sanal âlemde de haramdır.

Bütün Müslümanları ilgilendiren problemli bir meselenin, ilgilileri muhtemel bir zarara dair bilgilendirmek için konuşulması caizdir. Ancak burada da gıybetin sınırlarına son derece dikkat edilmeli, her bir cümle titizlikle tartılmalıdır.

Müslümanlar olarak, İslâm’ın izzetini koruma görevimiz de bulunduğuna göre, cahil ve art niyetli insanların istismar edeceği hassas dinî mevzuları sanal âlemde uluorta tartışmaya açmak uygun değildir. Özellikle ilim erbabının dikkat etmesi gereken bu ölçünün ihlali, İslâm’ın ve Müslümanların karalanmasına hizmet etmektedir.

18) Bir Müslümana asla iftira edilemez.

Müslümanın gıybeti haram olduğu gibi, iftiraya uğraması da haramdır. Sanal âlemde paylaşımda bulunurken, siyasi ya da dini açıdan farklı bir yerde dursa bile, bir Müslümana iftira edilemez, iftiraya sessiz kalınamaz, iftira edenlere destek olunamaz.

19) Diğer insanlarla ilişkilerde, konuşma ve yazışmalarda da, asgari iletişim kuralları ihlal edilemez.

Bir Müslüman sadece kendi Müslüman kardeşine karşı değil, iletişim içinde bulunduğu bütün insanlara karşı ahlaki değerleri gözetmek ve asgari nezaketi korumak durumundadır. Ancak “Müslümanların birbirlerinin velisi oldukları” (Tevbe, 71) gerçeği dikkate alınarak, bu ölçülerin İslâm toplumu içinde daha hassas uygulanması gerekir. Dışarıya karşı ise, özellikle sıcak savaş ve çatışma durumunda, İslâm’ın izin verdiği noktalarda bazı esneme alanları bırakılabilir. Savaşta yalan söylemenin caiz olması, düşmana karşı mücadeleyi kazanabilmek için hile yapılabilmesi, kâfirlerin hakaretlerine gerektiğinde aynı şekilde cevap verilebilmesi vb. bu duruma örnek olarak verilebilir.

Ama rutin günlük ilişkilerde yalan ve iftira gibi temel suçlar, Müslüman olmayanlara karşı da aynı şekilde suçtur. Bir Müslümanın, dilinin yalan, iftira ve gıybet gibi afetlerden titizlikle sakınması gerekir. 

20) Sanal âlemde yapılan gayri İslâmî ve gayriahlaki yorumlara beğeni ve paylaşım yoluyla destek verilemez.

Sanal âlemde yapılan yorum ve paylaşımlara, beğeni ve paylaşım yoluyla destek vermek sorumluluk gerektirir. Eğer söz konusu yorum ve paylaşımlar gayri İslâmî ve gayri ahlâkî ise, ona destek verenler de vebale ortak olurlar.

21) İşlenen bir günah, geçmişte kalmış bile olsa, kamuya açık ortamda övünülerek ve rahat bir üslupla anlatılamaz.

İslâm’da günahların setredilmesi esas olduğundan, tevbesi edilmiş bile olsa, bir günahı herkese açık bir ortamda, hele de övünerek ve pişmanlık duymadan anlatmaktan kaçınmak gerekir. Bu tavır insanları günaha özendireceği gibi, kulun Allah nazarındaki yerini de tehlikeye atar.

22) Hassas dini meseleler ve cahil insanların İslâm’a saldırmak için kullanacağı kritik mevzular, sanal âlemde tartışmaya açılamaz.

Müslümanlar olarak, İslâm’ın izzetini koruma görevimiz de bulunduğuna göre, cahil ve art niyetli insanların istismar edeceği hassas dinî mevzuları sanal âlemde uluorta tartışmaya açmak uygun değildir. Özellikle ilim erbabının dikkat etmesi gereken bu ölçünün ihlali, İslâm’ın ve Müslümanların karalanmasına hizmet etmektedir.

23) Başkalarının kutsallarına sövülemez.

Allah’tan başkalarına kulluk edenlere ve taptıklarına sövmek ve hakaret etmek, kesin bir dille yasaklanmıştır. (En’âm, 108) Gerekçe ise, onların da cahilce Allah’a ve İslâm’a sövecek olmalarıdır. Günümüzde medya ve sosyal medya dilinde İslâm karşıtlarıyla mücadele ederken, onların onuruna dokunacak üsluplar kullanmak, sövmek, hakaret etmek ve diğer üslup problemleri, yalnızca Allah’a ve İslâm’a daha fazla hakarete yol açmaktadır. 

İslâm, inkârcılarla sözlü mücadelenin en güzel biçimde (Nahl, 125) vurucu ve etkili bir üslupla (Nisâ, 63) ama onların seviyesine düşülmeden (Furkan, 63) yürütülmesini istemektedir. Fiilî mücadelenin yöntemi, zaten söz değildir.       

24) Ayet ve hadisler, siyasî tartışmalarda malzeme haline getirilemez; bağlamlarından koparılan dini naslar, sanal âlemde kavga nesnesine dönüştürülemez.

Ayet ve hadislerin, güncel kavgalarda ve bağlamlarından tamamen kopuk bir şekilde kullanılması, ilk önce Kur’an ve Sünnet’e kötülüktür. Sanal âlemde ayet ve hadislerin gelişigüzel malzeme yapılması yanlış olduğu gibi, kaynağı tespit ve teyit edilemeyen sözlerin ünlü birilerine nispet edilerek paylaşılması da doğru değildir.

25) Allah’ın ayetlerinin alaya alındığı ortamlarda (yazışma grupları, Twitter ve Facebook sayfaları, forumlar vb.) kalınamaz. 

Hem Mekke (En’âm, 68) hem de Medine (Nisâ, 140) döneminde inen ayetlerde, Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiği ve alaya alındığı ortamlarda kesinlikle kalmamaları, Müslümanlara ihtar edilmiştir. O ortamlarda tartışmaya girilmesinin ya da ayetlerin müdafaa edilmesinin emredilmemiş olması dikkat çekicidir. Hatta Nisâ 140’da “Yoksa siz de onlar gibi olursunuz!” denilerek, bizim zihinlerimizdeki ‘tebliğ’ tanımından bambaşka bir çerçeve çizilmektedir. Dolayısıyla, bulunduğumuz ortamda ayetlerle ilgili ileri-geri konuşma başladığında yapılması gereken şey tartışmaya girmek değil, ortamı terk etmektir. Aynı ölçü, televizyonlardaki tartışma programları için de geçerlidir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir