İŞ AHLÂKI
- Çalışmanın Önemi
İslâm dini, dünya ve âhiret mutluluğu için çalışmayı emreder. “İnsan için çalıştığından başkası yoktur.” 1 Çalışmak, emek sarf etmek, sadece kişisel yahut ailevî ihtiyaçları gidermeye yönelik bir gayret ve mesai değil; aynı zamanda toplumsal üretimi ve refahı artıran mühim bir unsurdur. İnsanlara fayda sağlayan herhangi bir işte çalışan kimse, aynı zamanda toplum için de çalışmaktadır.
Bir Müslümanın, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeye yetecek kadar helâlinden kazanması farzdır. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Geçim için çalışıp helâlinden kazanma farzdır. O halde çalışınız” 2 buyurur. “Müslüman kişi ailesinin ihtiyacı için harcama yapar ve bundan sevap umarsa bu ona sadaka olur (sevap kazanır).”3 İslâm’da kazancın en iyi olanı, el emeğinin mahsulüdür. Zira Rasûlullah (s.a.s.): “Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir.”4 Allah Teâlâ: “Yeryüzüne dağılın. Allah’ın lütfundan rızkınızı arayın”5 buyurur. Peygamberimiz de şöyle buyurur: “Kişinin, sırtında odun taşıyarak geçimini sağlaması, birisinden bir şey istemekten (dilenmekten) daha hayırlıdır.” 6
En zor şartlar altında çalışmayı dahi başkalarına yük olmaktan iyi gören Hz. Peygamber’in bu sözleriyle insanları çalışmaya teşvik ettiği, tembelliği kötülediği, çalışkan insanları dünya ve âhiret mutluluğu ile müjdelediği görülmektedir. İslâm, Allah’ın insanlara verdiği malı normal yollarla harcamalarını yasaklamaz. Fakat her işte plânlı ve itidalli davranmalarını emreder. “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsân ettiği gibi, sen de insanlara iyilik et.” 7
Zenginlerin malında fakirlerin hakkı vardır. Bu gerçeği Allah Teâlâ şöyle bildirir: “Mallarınızda muhtaç ve yoksulların hakkı vardır.”8 ayette, ihtiyaç sahiplerine gereken yardımın yapılması istenmektedir. Lükse ve ihtişama kaçmamak şartıyla huzur içinde yaşamak, rahat etmek ve malın fazlasını Allah yolunda hak sahiplerine infak etmek, fakirlere yardım, gariplere iyilik için yeterli miktardan fazla kazanmak İslâm’ın övdüğü, güzel gördüğü bir şeydir. Çünkü bunun faydası toplumun bütün bireyleri içindir.
Peygamberimiz: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” 9 buyurur. “Allah iyilik yapanları sever” 10 Zenginlik de fakirlik de imtihan gereğidir. Zenginlikle şımarmamalı, fakirlikle de üzülmemeli, sabretmelidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” 11 Dünya hayatı imtihandan ibarettir; bunu iyi anlamak gerekir ki, ne yapılması lâzımsa onu yapmak mümkün olsun. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Veren el, alan elden hayırlıdır.” 12
Tabii ki, veren el olmalı. Veren el olmak için çalışmak ve başarılı olmak zorundayız. Malından fedakârlık yaparak veren, cimrilik etmeyen, hayırlı kişidir. “Müslüman olan, kimseye muhtaç olmadan yaşayan ve kanaat eden kişiye ne mutlu!”13 Mecbur kalmadıkça kimseden bir şey istememek! Hem kendine, ailesine, hem de başkalarına faydalı olmak için çalışmak! İşte bu huzur ve mutluluğun önemli bir kapısıdır.. Bu açıdan Peygamberimiz şöyle buyurur: “Allah, bir iş yaptığında hakkını vererek (doğru) yapanı sever.”14 Allah, doğru çalışan kişiyi sever. “Bizi aldatan bizden değildir.”15; “Her hak sahibinin hakkını verin.”16 Bu âyet ve hadislerde görüldüğü üzere, çalışıp helâlinden kazanmak ve kimseye yük olmamak, mutluluğun önemli sebeplerinden biridir. Müslüman, helâl yönden gücü nispetinde çalışmalı ve kazanmalı, israfa kaçmadan gerektiği gibi harcamalı ve hayırda bulunmalıdır. Bu davranış, huzur ve mutluluk kaynağıdır. Hz Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: “Sizin hayırlınız; dünyası için ahiretini, ahireti için de dünyasını terk etmeyen (her ikisi için de çalışan) ve insanlara yük olmayandır.” 17 İnsan, dünya ve ahiret mutluluğu için çalışmalıdır. Ne mutlu dünya ve ahiret için gereği gibi çalışanlara!
- İş Ahlâkı
Allah Teâlâ insanı yoktan var etmiş, hayatın düzenini insanoğlunun mutluluğuna göre tanzim etmiş ve ona sayısız nimetler vermiştir. Yüce Allah’ın insana verdiği değer, bir âyette şöyle ifade ediliyor: “And olsun ki, Biz insanoğlunu şerefli kıldık, karada ve denizde gezip dolaşmasını sağladık, temiz ve helâl nimetlerle kendilerini rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğuna karşı üstün kıldık.” 18
Allah’ın insana bahşettiği bu üstünlük, akıl ile ve aklı kullanarak dünya ve âhiret hayatı için çalışmakla geçekleşir. İnsanı yeryüzündeki diğer canlılardan daha üstün ve güçlü kılan önemli iki faktör vardır. Bunlardan biri akıl, diğeri aklı kullanarak çalışmaktır. Düzenli ve sürekli bir yaşam sürdürebilmek için, insanlar daima birbirine muhtaçtırlar. Allah, insanların bu tür ihtiyaçlarını karşılamak için, onları birbirine bağımlı kılmış, farklı bir yaşam seviyesinde yaratmıştır.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Verdiği nimetlerde, denemek için sizi yeryüzünün yöneticileri yapan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün kılan Allah’tır.”19 Yüce Allah insanları mal-mülk, zenginlik-fakirlik, zekâ, kabiliyet gibi değişik yönlerden birbirine karşı farklı ve üstün yaratmıştır. Fakir zenginin malına, zengin fakirin emeğine muhtaçtır. Toplumun fertleri asla birbirinden bağımsız olarak yaşayamazlar. Dolayısıyla, insanlar bu dünyadaki değerlere ortaklaşa sahip çıkarak yaşamak zorundadırlar. Bu husus, Allah’ın dünya hayatında koyduğu değişmez ölçüdür. Nitekim Allah Teâlâ, insanların bu ölçüde birleşmelerini emrediyor ve şöyle buyuruyor:
“İyilikseverlikte ve Allah’a yakınlaşmada yardımlaşın, günah işlemekte ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” 20 Peygamberimiz (s.a.s.) de bu konuda şöyle buyuruyor: “Kul, kardeşinin yardımına koştuğu sürece, Allah kuluna yardımcıdır.”21 O halde, İslâm toplumlarının kalkınabilmesi ve toparlanabilmesi için, iyilik ve hayır yolunda, Allah’a daha müsait bir ortamda kulluk görevlerimizi yerine getirebilmek için çalışmak, çok çalışmak zorundayız.
Çalışmanın önemli hedeflerinden biri de toplumun kalkınmasına ve güçlenmesine katkıda bulunmaktır. Helâl yollardan çalışıp kazanç elde etmenin bir diğer hedefi, Müslüman, toplumların hem bedensel hem de ruhsal yapıları üzerinde etki yapmaktır. İyi işler ve hayırlar yapmaya muvaffak olmak, hayırlı evlât sahibi olabilmek, huzurlu ve güvenli, mutlu bir hayat yaşayabilmek için, kazancın helâl ve tertemiz olması gerekir. Haram ve gayr-i meşru yollardan elde edilen kazançlardan ne kişinin kendisine, ne ailesine, ne de toplumuna bir fayda gelmez, bu kirli kazançlar huzursuzluklara sebep olur.
İş hayatında dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralayabiliriz:
– Sözleşmeler söz ile değil, yazılı ve imzalı olmalıdır.
– Belirlenen şartlara uyulmalıdır.
– Sadece ben kazanayım düşüncesi olmamalıdır.
– İş ortaklarına (hissedarlara) gereken bilgi ve hakları verilmelidir.
– Hem kendisine, hem ihtiyaç sahiplerine faydalı olmayı amaçlamalıdır.
– Zekât ve sadakasını gereği gibi vermelidir.
– Kâr ederken insaflı olmalıdır.
– Malın eksiği, kusuru varsa onu söylemelidir.
– Mü’min, kazancının helâl olmasına dikkat etmelidir. Haram olan faizden de sakınması gerekir.
– Kamu görevlisi, personel alınırken adam kayırmamalı, kendi yakınlarını torpil yaparak işe almamalı, her konuda şeffaf olmalı, asla rüşvet almamalı, liyakatli davranmalıdır.
– Yaptığı işi doğru, sağlam ve kaliteli olmalıdır.
– İş sahipleri işçilerini birer üretim aracı, birer makine gibi görmemelidir. Personele karşı gururlu, kibirli ve sert davranmamalıdır.
– Çalışanların hakları gasp edilmemelidir, mutlaka hakları verilmelidir.
– Çalışan personellerin namaz ibadetlerine mani olunmamalıdır. Namaz kılmak isteyenlere imkânlar sağlanmalıdır.
– Çalışan personeller, ‘çalışmakta ibadettir’ düşüncesiyle namaz ibadetlerini asla terk etmemelidir.
– Çalışanların işlerinde daha verimli ve başarılı olmaları için, onlara iyi davranmak suretiyle motive edilmelidir.
– Çalışan kişiler de işlerini düzgün yapmalı ve iş kurallarına uymalıdır.
– Yapılan işlerden şikâyet gelmemesi için gereken tedbirler alınmalıdır.
– İş adamları yeni iş sahaları açarak hem kendilerine hem toplumsal ekonomiye ve hem de iş ihtiyacı olanlara katkı sağlamaya çalışmalıdır.
– İş sahipleri işlerinin daha iyi olması için, gereken atılımları yapmalıdır.
– Yapacağımız bütün işler, iş ahlâkına uygun olmalıdır.
– Her iş, önce planlamalı, sonra uygulamaya geçirilmelidir.
– İş hayatında da insanın karşısına hiç beklemediği olumsuzluklar çıkabilir. İşleri iyi giderken aniden işleri bozulabilir. Kriz gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya gelinebilir. Böyle bir durumda sabırlı, sakin ve tutarlı bir tavır takınılmalıdır. “Makam, mevki, itibarım ve önceki zenginliğim gitti. İnsanlar eskisi gibi bana itibar etmez ” deyip veya başka sebeplerden dolayı tanıdıklarından uzak durması doğru değildir. Sabretmelidir. Başına gelen üzücü olaylardan ibret ve öğüt almalıdır. Çünkü hayat imtihan hayatıdır. Mal ve servet insanlar için bir imtihandır. 22
“(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz (Allah’ın takdiri, imtihan gereği diye boyun eğesiniz) ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah kendini beğenip övünen kimseleri sevmez.” 23;“Allah, dilediği kimseye rızkı geniş verir ve (dilediğine) daraltır. Onlar dünya hayatıyla sevinip yetinirler. Hâlbuki dünya hayatı, âhiret hayatının (sınırsız mutluluğu) yanında basit, geçici bir faydalanmadan başka bir şey değildir.” 24
Zenginlik de fakirlik de imtihan gereğidir. Zenginlikle şımarmamalı, fakirlikle de üzülmemeli, sabretmelidir. Tabii ki, bu tür zor durumda kalan kardeşlerimizi de yalnız bırakmamalıyız, onlara duâ etmeli ve gücümüz nispetinde yardımcı olmalıyız. Dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olmak istiyorsak yapacağımız bütün işler, İslâm ahlâkına uygun olmalıdır.
- Ticaretle İlgili Ahlâkî Ölçüler
Dünya ve âhiret mutluluğumuzu hedefleyen yüce dinimiz İslâm; her konuda olduğu gibi, ticaret hayatımızla ilgili de ölçüler koymuştur. Yüce dinimiz İslâm, emir ve yasaklarıyla fert ve toplumun dünyevî ve uhrevî huzur ve saadetini hedeflemiş, bu amaçla hırsızlığı, yalan söylemeyi, hile yapmayı, ticaret ve alışverişte eksik ölçme ve eksik tartmayı haram kılmıştır.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar, insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar büyük bir günde, insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?” 25
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Üç kişiye Allah kıyâmet gününde rahmet nazarıyla bakmaz. Onları temize çıkarmaz. Onlar için elem verici bir azap vardır.” Sahâbeler dediler ki: “Kim onlar yâ Rasûlallah? Gerçekten onlar büyük zarara uğradılar, elleri boş kaldı ve iflâs ettiler.” Rasûlullah (s.a.s.) cevaben buyurdu ki: “İyiliğini başa kakan, kibirlenmek için uzun elbise giyen ve malının değerini yalan yeminlerle arttırarak satışını kolaylaştırmak isteyen. Siz alış-verişte çok yemin etmekten sakının! Çünkü o satışı teşvik eder, sonra da bereketi yok eder.” 26
Mü’min, kazancının helâl olmasına, kazanırken de başkasının hakkını yememeye özen göstermeli, yaptığı işi, ibadet şuuru içinde dürüstçe yapmalı, aldığı ücretin helâl olmasına dikkat etmelidir. Sevgili Peygamberimiz, ticaret ahlâkı ile ilgili prensipleri ortaya koyarken, ticarette haksız rekabeti, satışı kızıştırmak için alıcıymış gibi davranmayı, hileli artırımda bulunmayı yasaklamış27 gerçeği gizleyip yalan söyleyerek yapılan alışverişin bereketini, Allahu Teâlâ’nın yok edeceğini bildirmiştir. 28
Yine Peygamberimiz, doğru sözlü ve güvenilir tüccarı, “Doğru ve güvenilir tacir (âhirette) Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir”29 hadisiyle övmüş; müşterinin dalgınlığından veya bilgisizliğinden faydalanıp onu aldatanı da şiddetle ikaz etmiştir.
Nitekim bir gün pazarı dolaşırken bir yiyecek yığınına elini daldırmış, eline ıslaklık gelince; “Nedir bu?” diye sormuş, bunun üzerine satıcı “yağmur yağmıştı, ondan dolayı ıslandı” diye cevap verince Peygamberimiz, “Niçin o ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste getirmedin?” diye mukabelede bulunduktan sonra: “Bizi aldatan bizden değildir”30 buyurmuşlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” 31 Peygamberimiz de şöyle buyurur: “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.”32; “Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir.” 33
Dolayısıyla dünya hırsına kapılmadan, helâlinden kazanıp çoluk çocuğumuza temiz rızık, helâl lokma yedirelim. Özümüz, sözümüz, ticaretimiz, sanatımız, ortaklığımız, dostluğumuz, arkadaşlığımız hep dürüstçe olursa, dünyamız da, âhiretimiz de mutlu ve huzurlu olur. Ne mutlu doğru ve dürüst iş yapanlara!
Dipnot
- Necm, 53/39
- Komisyon, Camiü’s-Sağir, Terc., c. 1, s. 472, Hds. 1011
- Müslim, Zekât 49
- İbn Mâce, Ticârât 1
- Cuma, 62/10
- Buharî, Büyû 15
- Kasas, 28/77
- Zâriyât, 51/19
- Tirmizî, Fiten 76
- Bakara, 2/195
- Bakara, 2/155
- Buhârî, Zekât 18
- Tirmizî, Zühd 25
- Komisyon, Camiü’s-Sağir, Terc. c. 1, s. 496, Hds. 1068
- Ebû Davud, Büyû 50
- Buhârî, Savm 51-55
- Komisyon, Camiü’s-Sağir Terc. c. 2, s. 373, Hds. 2135
- İsra, 17/70
- En’âm, 6/165
- Mâide; 5/2
- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/274
- Zümer, 39/49-52
- Hadid, 57/23
- Ra’d, 13/26
- Mutaffifin, 83/1-6
- Müslim, İman 171; Tirmizî, Büyû 5
- Müslim, Büyû 11
- Buhari, Büyû 26
- İbn Mace, Ticaret 1
- Ebû Davud, Büyû 50
- Necm, 53/39
- Komisyon, Cami’üs-Sağir, Terc. c. 2, s. 219, Hds. 3296
- İbn Mâce, Mukaddime 7
SÜLEYMAN GÜLEK