İskenderun’un Hikâyesi: Tarihin Denizle Buluştuğu Yer
İskenderun, adının tarihinin en büyük fatihlerinden Büyük İskender’den alır. Milattan önce 333 yılında İssos Savaşı’nda Pers Kralı III. Darius’u yenilgiye uğrattıktan sonra, bu zaferin anısına bir şehir olarak “Alexandreia” adıyla doğar. Nur Dağları’nın eteklerinde, Amanosların gölgesinde, Akdeniz’in mavi sularına uzanan bir burun üzerinde yükselir. Ancak İskenderun’un hikayesi, Büyük İskender’den çok daha eskiye uzanıyor. Fenikeliler’in Myriandus adıyla kurduğu bu topraklar, Hititler’in Kadu Beyliği’nden Persler’e, Romalılar’dan Abbasiler’e kadar pek çok uygarlığın izlerini taşır. Her biri, bu oluşturmak limana kendi rengini katmış, İskenderun’u bir mozaik haline getiriyor.
Osmanlı döneminde Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında bu topraklara katılarak İskenderun, Halep’in iskelesi olarak önem kazanır. XVII. yüzyılda, Evliya Çelebi’nin kaleminden dökülen satırlarda, limanda demirleyen Frenk ve Müslüman kalyonlarının bolluğundan bahsedilir. Tüccarlar, bal mumu, pamuk ipliği ve ipek taşır; Marsilya’ya mavi renkli bezler gönderilir. Ancak şehir, fırtınaların gölgesinde, korsan tehdidiyle ve zaman zaman depremlerle sınanıyor. Yine de onun defasında küllerinden doğar.
20.yüzyıl, İskenderun için bir dönüm noktasıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Fransız işgaline giren şehir, 1938’de Hatay Devleti’nin kurulmasıyla ve 1939’da Türkiye’ye katılmasıyla yeni bir kimlik kazanır. Bugün Hatay’ın en büyük ikinci ilçesi olan İskenderun, 251.682 kişinin (2022 yılına göre) ve 247 km²’lik alanla hem sanayi hem de turizmde devam edecek bir yıldızdır.
Coğrafyanın Şiiri: Dağ, Deniz ve Liman
İskenderun, doğanın cömertçe sunduğu bir tablodur. Nur Dağları, şehri bir kale gibi kucaklar; Amanosların dik yamaçları, Belen Geçidi’yle Halep’e uzanan eski bir yolun bekçiliğini yapar. Körfezin doğu sınırında, alüvyon ovasında kurulu bu şehir, denize uzanan bir burunla lodosa ile korunuyor. İklimi, tipik Akdeniz’dir: Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağmurlu. Zaman zaman “Yarıkkaya” denen güçlü rüzgârlar, şehrin sokaklarında şarkılar söylüyor.
İskenderun Körfezi, şehrin kalbidir. Türkiye’nin en büyük limanlarından biri burada yer alır; demir-çelik fabrikalarının iskeleleri, NATO’ya ait bir üs ve ticaret gemileri bu sularda birleşir. Liman, sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda İskenderun’un ruhudur. Deniz, balıkçı tekneleriyle dans eder; martılar, ufka doğru süzülür. Kıyı boyunca uzanan palmiyeler, okaliptüsler ve portakal bahçeleri, şehre tropikal bir hava katarı. Burada mango bile yetişir, Akdeniz’in bereketi İskenderun’da başka bir anlam bulur.
Kültürün Harman Yeri: Lezzetler ve Gelenekler
İskenderun, bir kültür mozaiğidir. Hititler’den Fenikeliler’e, Romalılar’dan Araplar’a, Türkler’den Ermeniler’e kadar pek çok halk burada bırakılmıştır. Bu çeşitlilik, mutfağına da yansır. Künefe, sıcak peyniriyle bir ziyafet sunar; Döner ve kebaplar, dürüm ekmeğinde lezzeti buluyor. Deniz mahsulleri, özellikle karides ve balık, sofraların baş tacıdır. Nar ekşisiyle tatlandırılmış salatalar, Antakya’nın yaşadığı burada da kendine yer bulur. İskenderun’da bir lokma yemek, tarih boyunca biriken zenginliğin tadıdır.
Şehir, her yıl 5-9 Temmuz tarihleri arasında Uluslararası Kültür ve Turizm Festivali’yle canlanır. Konserler, tiyatrolar ve gösteriler, İskenderun’un sokaklarını bir festival alanına çevirir. İnsanlar, denizin ortasında, dağların gölgesinde, bu coşkuyu paylaşıyor.
Gezilecek Yerler: Tarihin ve Doğanın Kucağında
İskenderun, izlenilen tarihin hem doğasını sunuyor. İskenderun Deniz Müzesi , 1930’larda inşa edilmiş bir binada, Türk denizcilik geçmişinin gözler önünde serer. Büyük İskender’in büstü, Esentepe’deki kazılardan çıkarılmış, geçmişin sessiz bir tanığıdır. Payas Kalesi ve Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi , Osmanlı’nın mimari zarafetini yansıtıyor. Karaağaç Plajı , denizin berraklığıyla huzur verir. Meryem Ana Havuzu , hem doğal güzelliği hem de manevi dış cephesiyle dikkat çeker. Arsuz , sahil şeritlerinde Roma ve Helenistik döneme ait birikimlerle tarih severleri çağırır. Soğukoluk Yaylası ise yaz sıcağında serin bir sığınaktır.
Modern İskenderun: Sanayi ve Felaketler
Günümüzde İskenderun, Türkiye’nin sanayi devlerinden biridir. 1974’te kurulan demir-çelik fabrikası, şehre ekonomik bir canlılık getirmiştir. Liman, 8,7 milyon tonluk kapasitesiyle deniz ticaretinde kilit bir rol oynuyor. Ancak şehir, 2023’te yaşanan depremlerle sarsılmıştır. Şubat ayındaki felaket, binalar yıkıldı, limanda yangınlar çıktı, ardından gelen sıkıntılar İskenderun’u sınadı. Yine de halkın elindekilerle bu yaraları sarmaya devam ediyor.
Son Söz: İskenderun’un Ruhu
İskenderun, bir liman şartlarının çok daha fazlasıdır. O, tarihin dalgalarıyla şekillenmiş, medeniyetlerin buluştuğu, doğanın kucakladığı bir yaşam alanıdır. Denizin tuzu, dağların serinliği, portakal çiçeklerinin kokusu ve insanların sıcaklığı burada birleşir. İskenderun’u ulaşılabilir, onun sokaklarında yürümek, limanında bir balıkçı teknesine bakmak, bir lokma künefede geçmişin tadını çıkarmaktır. Buşehir, hem bir başlangıçtır hem bir sonsuzluk; hem bir limandır hem de bir sığınak. İskenderun, Akdeniz’in inci olarak, ona gelen kendine âşık olur, gidene bir özlem bırakır.