İslam: Sonsuz Bir Merhamet Okyanusu
İslam, adını bile barış ve esenlik kökünden alır; bir diğer anlamı da teslimiyettir, Allah’a teslimiyet. Bu teslimiyet, korku ve endişe ile değil, aşk ve merhamet ile şekillenir. Kur’an’ın her sayfasında, her ayetinde hissedilen o derin şefkat ve sevgi, Müslümanların kalplerinde yankılanan bir çağrıdır: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.”
Allah’ın 99 güzel isminden, Rahmân ve Rahîm isimleri, O’nun merhametinin sınırsızlığını ve her an, her durumda tüm yaratılanlara şefkatle muamele ettiğini anlatır. Rahmân, dünyada mümin olsun kâfir olsun herkese merhamet eden; Rahîm ise ahirette müminlere özel rahmetiyle muamele eden demektir. Bu iki isim, İslam’ın merhamet okyanusunun derinliklerini anlamamız için birer anahtardır.
Merhamet, sadece bir duygu değil, bir eylemdir İslam’da. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” diyerek bizlere bu ilahi sırrı açıklar. Onun hayatı, merhametin canlı bir tezahürüdür. Yetimlere, düşkünlere, mazlumlara gösterdiği şefkat, onun kalbinin ne kadar yumuşak ve ne kadar geniş olduğunu gösterir. Mekke’nin en zalim düşmanlarına bile, fetih günü gösterdiği affedicilik, bu merhametin zirve noktasıdır.
İslam’ın merhamet anlayışı sadece insanlar arasında değil, bütün varlıkları kapsayan bir genişliktedir. Hayvanlara, bitkilere, hatta cansız varlıklara bile sevgi ve saygı gösterilmesi gerektiğini öğütler. “Yolda bir dikenli dal görüp de onu kaldıran kimsenin günahlarının bağışlandığı” hadis-i şerifi, küçük görünen iyiliklerin bile ne denli önemli olduğunu hatırlatır bizlere.
Merhamet, aynı zamanda bir sınavdır. İnsanların en zor anlarında, onlara destek olabilmek, onların yaralarını sarabilmek için bir fırsattır. İslam, zekat ve sadaka ile toplumsal adaleti ve dayanışmayı teşvik eder. Bu yardımlar, sadece maddi değil, manevi bir rahatlama sağlar; verenin de alanın da kalbini temizler, arındırır. Sadaka-i cariye, yani sürekli sevap kazandıran sadakalar, insanın bu dünyadan göçtükten sonra bile merhametinin izlerini bırakabileceğini gösterir.
Bugün dünya, savaşların, açlığın, adaletsizliğin pençesinde kıvranırken, İslam’ın merhamet öğretileri bize umut ışığı olur. Her birimizin, bu ilahi merhametin birer temsilcisi olma sorumluluğu vardır. Komşusunun aç olduğunu bildiği halde tok yatanın bizden olmadığına dair hadis, bu bilincin ne denli derin olması gerektiğini anlatır.
Merhamet, kalpten kalbe yayılan bir nurdur. Bu nur, nefretin, düşmanlığın karanlığını dağıtır, insanları birbirine bağlar. İslam’ın merhamet okyanusunda, her damla, insanlığa şifa, huzur ve barış getiren bir iksirdir. Okyanus ne kadar engin ve derinse, bu merhamet de o kadar sınırsız ve sonsuzdur.
İslam, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Bu yaşam biçimi, merhametle, sevgiyle, şefkatle bezenmiştir. İnsan olmanın, yaratılmışların en şereflisi olmanın hakkını vermek, bu merhamet okyanusuna dalmakla mümkündür. İslam’ın çağrısı, her zaman ve her yerde yankılanır: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.” Bu çağrıya kulak vermek, dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır.
İslam’ın merhamet okyanusunda, her birimiz birer damlayız. Birlikte, bu okyanusun sonsuzluğunu daha derinden hissedebilir, daha geniş bir dünyada, daha huzurlu bir hayat sürebiliriz. Çünkü İslam, gerçekten de sonsuz bir merhamet okyanusudur; her zerresi sevgi, her dalgası şefkat doludur.