İslam Ümmetinin Vahdeti: Birlik Olmanın Zarureti

İslam Ümmetinin Vahdeti: Birlik Olmanın Zarureti

İslam, insanların yaratılış itibariyle eşit olduğunu, üstünlüğün yalnızca takvada olduğunu beyan eden bir din olarak, birlik ve beraberliği esas alır. Ancak bugün Müslüman coğrafyası, ulusçuluk gibi modern ideolojilerin etkisiyle bölünmüş, kardeşlik hukuku ihmal edilmiştir. Emperyalist güçlerin planladığı ve Sykes-Picot Antlaşması gibi tarihi dönüm noktalarıyla uygulamaya koyduğu bu parçalanmışlık, İslam ümmetinin vahdetine darbe vurmuş, Müslümanlar arasına sınırlar çekmiştir. Bu sınırlar, yalnızca haritaları değil, gönülleri de bölmüş; kardeşlik bilincini zedelemiş, ümmet şuurunu unutturmuştur.

Oysa Kur’ân-ı Kerîm, Müslümanların bir arada ve kardeşçe yaşamasını emreder:
“Şüphesiz müminler kardeştir. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki merhamet olunabilesiniz.” (Hucurât, 49/10)
Bu ayet, ümmetin birliğinin ilahî bir emir olduğunu açıkça ortaya koyar. İslam, Müslümanları tek bir beden gibi olmaya çağırır; bir uzvun acısı, diğerini de etkiler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bu hakikati şöyle ifade etmiştir: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede bir beden gibidir. Ondan bir organ rahatsız olursa, diğer organlar da uykusuzluk ve ateş ile ona katılır.” (Buhârî, Edeb, 27)

Ancak bugün ulusçuluk ve ırkçılık gibi ideolojiler, bu kardeşlik bağlarını körelten zehirli düşünceler olarak karşımıza çıkmaktadır. Müslümanlar, ulusal sınırlarına hapsedilmiş; kendi milletlerinden olmayan dindaşlarının acılarına bigâne kalır hâle gelmiştir. Filistin’de akan kan, Arakan’daki zulüm, Doğu Türkistan’daki işkence, Yemen’deki açlık; bu acılar, çoğu zaman kendi sınırlarının dışında görülen meseleler olarak algılanmıştır. Bu durum, İslam’ın özüne, vahdet ilkesine aykırıdır. Çünkü İslam, coğrafi sınırlarla değil; inanç, ahlak ve kardeşlik bağlarıyla bir ümmet olmayı öğütler.

Irkçılık, insanları asıl kimliklerinden, yani İslam’la kazandıkları ümmet bilincinden koparır. Kur’ân’da yer alan şu ilahî hitap, bu konuda ne kadar hikmetlidir:
“Ey insanlar! Şüphesiz, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi halklara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, takvâda en ileri olanınızdır. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.” (Hucurât, 49/13)

Bu ayet, farklılıkların üstünlük sebebi değil, bir hikmet ve imtihan vesilesi olduğunu öğretir. Ancak bugün, bu hikmet unutulmuş; ırkçılık ve ulusçuluk, üstünlük taslama vesilesine dönüştürülmüştür. Halbuki İslam, bu tür ayrılıkçı düşünceleri reddetmiş ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvadadır.”

Bugün Müslümanların yeniden dirilişi, ancak vahdet ile mümkündür. Bu vahdet, yalnızca siyasi bir birlik değil; aynı zamanda gönüllerde, inançta ve kardeşlik hukukunda bir araya gelmeyi ifade eder. Bu hedefe ulaşmak için, öncelikle İslam’ın evrensel kardeşlik ilkelerine sımsıkı sarılmalı, ulusçuluk ve ırkçılık gibi kör ideolojiler reddedilmelidir. Müslümanlar, birbirlerinin derdini kendi derdi gibi görmeli, coğrafi sınırları aşarak ümmet bilinciyle hareket etmelidir.

Vahdet yolunda atılacak her adım, İslam’ın cihad anlayışının bir tezahürüdür. Çünkü gerçek cihad, Müslümanların arasındaki ayrılıkları gidermek, onları birleştirmek ve İslam’ın adalet bayrağını yüceltmek için yapılan mücadeledir. Allah Teâlâ, bu uğurda çalışanları şöyle müjdeler:
“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın; ayrılmayın.” (Âl-i İmrân, 3/103)

Bugün bizlere düşen, Allah’ın bu emrine uyarak kardeşlik bağlarımızı yeniden güçlendirmektir. Ulusçuluğun suni sınırlarını aşarak, ümmetin tek bir beden gibi hareket etmesi için gayret göstermeliyiz. Çünkü İslam ümmetinin geleceği, vahdetin yeniden tesis edilmesine bağlıdır. Birlik olmadan diriliş, kardeşlik olmadan kurtuluş mümkün değildir.

O hâlde gelin, Rabbimizin emrine ve Resulullah’ın (s.a.v.) öğretilerine kulak verelim. Birlik olalım, ayrılıklardan uzak duralım. Ümmet bilinciyle hareket ederek Müslümanların acılarını paylaşalım, yaralarına merhem olalım. Unutmayalım ki ümmetin vahdeti, Allah’ın rızasına götüren en önemli yollardan biridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir