İslâm’ın Eğitim Anlayışında Âhenk, İtidal ve Denge
İnsanlık tarihinin her döneminde eğitim, bireyin iç dünyasını şekillendiren, toplumu inşa eden ve medeniyetleri yoğuran en temel süreçlerden biri olmuştur. Ancak her eğitim sistemi, insan fıtratını ne ölçüde gözettiği kadar sağlam ve kalıcı olabilir. Bu noktada İslâm, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda mükemmel bir eğitim modelidir. Çünkü İslâm’ın öğretisi, insanın yaratılış kodlarını en iyi bilen, onu yoktan var eden Rabb’in ilahî buyruğuna dayanır. İnsanı hem beden hem ruh boyutuyla kuşatan, arzularıyla idealleri arasında sağlam bir denge kurmayı hedefleyen bu sistem, eğitimde itidal ve âhengi esas alır.
İslâm eğitimi, sadece bilgi aktarmayı değil; bireyin aklî, ruhî, ahlâkî ve sosyal yönlerini dengeli biçimde geliştirmeyi hedefler. Bu yönüyle herhangi bir ideolojiye yaslanmadan, insanı kendi gerçekliği içinde değerlendirir. Kur’ân-ı Kerîm’de insanın “en güzel şekilde yaratıldığı” (Tîn Sûresi, 4) ifade edilirken, onun eğitilmesi de yine bu yüce yaratılışa uygun olarak kurgulanır. Arzuların sınırsızlığı ile toplumsal sorumluluklar arasında denge kurmak, bireyin kendi iç çatışmalarında huzura ermesini sağlar. İslâm’ın eğitim anlayışı, bireyin yalnızca dünyevî başarıya değil, aynı zamanda ebedî kurtuluşa ulaşmasını da hedefler.
Bu itidal ve denge prensibi, eğitimde zıtlıkların çatışmasından doğabilecek sorunları bertaraf eder. Meselâ bireyin özgür iradesi ile toplumun beklentileri arasında bir denge kurulur. Bireyin benliği ezilmez, ama bencilliğe de sürüklenmez. Aile, okul, cemiyet ve cami gibi sosyal kurumlar, bireyin hem maddî hem manevî gelişimini destekleyen yapı taşları olarak görev görür. Böylece çocukluktan itibaren birey, yalnızca bilgiyle değil; şefkatle, adaletle, sorumlulukla ve takvâ ile yoğrulur.
İslâm eğitimi, geçmişle bağ kurmayı, geleceği inşa etmeyi ve bugünü anlamlandırmayı hedefler. Geçmişin birikimini küçümsemeyen, gelenekten kopmayan ama geleceğe de gözünü diken bir bakış açısı kazandırır. Nesiller arası bağın kopmaması, zamanın akışı içerisinde insanın savrulmaması adına İslâmî eğitim, her dönemin ruhuna uygun metotlar geliştirse de temel değerlerinden asla ödün vermez. Zira hakikat zamana değil, zaman hakikate uyarlanmalıdır.
Sonuç olarak İslâm, insana dair her yönü kuşatan ilahî bir eğitim sistemi sunar. Bu sistemde ne katı dogmalar ne de başıboş özgürlükler vardır. Âhenk vardır, denge vardır, itidal vardır. İnsan, bu sistemin merkezindedir. Onu en iyi tanıyan Rabb’inin rehberliğinde yetiştirilen bireyler, sadece bilgili değil; hikmetli, merhametli ve erdemli kimseler olur. Bugünün insanı, İslâm’ın bu kadim ve kuşatıcı eğitim anlayışına her zamankinden daha çok muhtaçtır. Zira insanın huzuru, fıtratla barış içinde olan bir eğitim sistemiyle mümkündür.