KARDEŞLİK HUKUKU

KARDEŞLİK HUKUKU

“Müslümanın Müslümana karşı beş vazifesi vardır: Selamı almak, hastayı ziyaret etmek, cenaze merasimine iştirak etmek, davete icabet etmek, aksırana dua etmek.”(Buhari, Cenaiz, 2 [1240]; Müslim, Selam, 4 [2162].)

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de müminlerin birbirleriyle kardeş olduklarını şöyle ilan etmiştir: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat, 49/10.)

Şüphesiz kardeşliğin gereği olarak Müslümanların birbirlerine karşı bazı vazifeleri vardır. Bu vazifeler maddi veya manevi olabilir. Bunların yerine getirilmesi veya ihmal edilmesi durumunda mükâfat veya sorumluluk söz konusu olur. Buna göre müminler, diline, ırkına, rengine ve sosyal statüsüne bakılmaksızın icabet ümmeti olan tüm din kardeşlerinden ve davet ümmeti olan tüm insanlıktan sorumludurlar. Bu bağlamda dünyada haksızlık ve zulmün engellenmesine (Âl-i İmran, 3/108.), din ve vicdan özgürlüğü başta olmak üzere temel hakların uygulanmasına katkıda bulunmak (Nisa, 4/75; Hac, 22/40.), müminler arasındaki anlaşmazlıkları adaletle çözüme kavuşturmak, haksızlıkta ısrar edenlere karşı haklının yanında yer almakla sorumludurlar. (Kur’an Yolu Tefsiri, 5/93.) Yukarıdaki hadis Müslümanların birbirlerine karşı temel vazifelerini ifade etmektedir. Müslim’in başka bir rivayeti şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s.) “Müslümanın Müslümana karşı altı vazifesi vardır.” buyurdu. “Ey Allah’ın Resulü, bu vazifeler nelerdir?” denildiğinde Allah Resulü şöyle buyurdu: “Onunla karşılaştığın zaman selam ver, seni davet ettiğinde icabet et, senden nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah’a hamd ederse ‘yerhamukellah’ (Allah sana merhamet eylesin) diyerek ona dua et, hastalandığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenaze merasimine katıl.” (Müslim, Selam, 5 [2162]; Buhari, Cenaiz, 2 [1240].) Bu rivayet, kardeşlik hukukunun beş veya altı ile sınırlı olmadığının bir delilidir. Çünkü bunlardan başka hak ve vazifelerle ilgili hadisler de vardır. (Buhari, Eşribe, 28 [5635]; Müslim, Libas, 3 [2066].)

Selam vermek, Müslümanlar için âdeta bir şiar ve paroladır. Karşılaştıkları zaman aralarındaki ilk söz selamdır. “Önce selam, sonra kelam” atasözümüz bu prensibi veciz bir şekilde ifade etmektedir. Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. (Nisa, 4/86; Mevsıli, el-İhtiyar, 4/164.) Selam aynı zamanda müminlerin birbirine duası ve iyilik temennisidir. Selam vermenin kardeşlik bağlarını ve karşılıklı sevgiyi artıracağı bir hadiste şöyle ifade edilmiştir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinize olan sevginizi artıracak bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın.” (Müslim, İman, 93 [54].) Unutulmamalı ki, Yüce Allah’ın bir ismi “es-Selam” barış ve esenlik kaynağı (Haşr, 59/23.), cennetin bir ismi de “Daru’s-selam” esenlik yurdudur. (Yunus, 10/25.)

Müslüman kişi Müslümanın sevincini ve üzüntüsünü paylaşmalıdır. Zira Hz. Peygamber’in (s.a.s.) buyurduğuna göre Müslümanların derdiyle dertlenmeyen (Taberani, el-Mu’cemü’l-evsat, 2/[907] 131.) ve komşusu aç iken tok yatan kişiler kâmil mümin değildir. (Taberani, el-Mu‘cemü’l-kebir, 1/259 [751].) Buna göre, Gazze başta olmak üzere Filistin’de binlerce masum Müslümanın, dünyanın gözü önünde İsrail terör saldırıları sonucu katledilmesine göz yuman, acılarını paylaşmayan ve zulmün sona ermesi noktasında elinden gelen çabayı sarf etmeyen kişiler imanını sorgulamalıdır. Ayrıca Müslüman kişi, hasta olan kardeşini ihmal etmemeli ve onu ziyaret etmekle üzüntüsünü paylaşmalı ve şifa dileyerek ona moral vermelidir. Hasta ziyaretinin fazileti bazı hadislerde şöyle ifade edilmiştir: “Hasta ziyaretinde bulunan kimse, dönünceye kadar cennet yolundadır.” (Müslim, Birr, 39[2568].); “Bir Müslüman, (hasta bir) Müslüman kardeşini ziyaret ettiğinde, ziyaretini tamamlayıp geri dönünceye kadar, (sanki) cennet hurfesi topluyormuş gibi olur. ‘Ey Allah’ın Resulü, cennet hurfesi nedir?’ denilince; ‘Zamanı geldiğinde ağaçtan toplanan meyvedir.’ cevabını vermiştir.” (Müslim, Birr, 41-42 [2568].)

Müslümanların birbirlerine karşı görevlerinin sonuncusu ise ölüm anında cenazeye iştirak etmek, namazını kılmak ve defninde hazır bulunmaktır. Bu, ölene karşı son görev olduğu gibi onun geride kalan yakınlarına karşı da bir kadirşinaslıktır. Cenazeye iştirak aynı zamanda bize ölüm gerçeğini ve ahireti hatırlatır. Ayrıca ölen kişinin yakınlarına taziyede bulunmak, onlara sabır tavsiye etmek ve cenaze evine yemek götürmek de görevlerimizdendir.

Davete icabet etmek Müslüman kardeşimize karşı bir vazifemizdir. Haram ve günah işlenmediği sürece düğün davetlerine katılmanın vacip, bunun dışındaki davetlere katılmanın ise sünnet veya müstehap olduğu ifade edilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) de ashabının davetine icabet etmiş ve davet edenin toplum içindeki sosyal konumuna, zenginlik ve fakirliğine göre bir ayrım yapmamıştır. Ayrıca sadece zenginlerin çağırılıp fakirlerin çağırılmadığı davetleri hoş karşılamamış ve şöyle buyurmuştur: “En kötü yemek, fakirlerin bırakılıp zenginlerin davet edildiği düğün (velime) yemeğidir…” (Buhari, Nikâh, 72 [5177]; Müslim, Nikâh, 107 [1432].) Zira davetlerde toplumun her kesiminden kişilerin bulunması, toplumsal birliği ve kardeşlik hukukunu güçlendirir. Aksi durum ise kibir, kin ve haset gibi manevi hastalıkların oluşmasına sebebiyet verebilir.

Aksırmanın sağlık açısından çeşitli faydaları vardır. Esnemenin ise uyuşukluk ve miskinlik belirtisi olduğu kabul edilmiştir. Buna göre aksırmak bir nimettir. “Biriniz aksırıp ‘elhamdülillah’ (Allah’a hamdolsun), derse bunu duyan her Müslümanın onu ‘yerhamükellah’ (Allah sana merhamet eylesin), diye karşılaması gerekir.” (Buhari, Edeb, 128 [6226]; Nevevi, Riyazü’s-salihin, Metin ve Çeviri, DİB Yayınları, 2/248.) Aksıran kişinin, kendisine “yerhamükellah” şeklinde dua eden Müslüman kardeşine “yehdikümullahu ve yuslihu baleküm” (Allah size hidayet versin ve hâlinizi güzelleştirsin.) şeklinde dua etmesi de hadislerde tavsiye edilmiştir. (Buhari, Edeb, 126 [6224]; Ebu Davud, Edeb, 98 [5033]; Tirmizi, Edeb, 3 [2739].) Yukarıda zikredilen hadisler, Müslümanların en küçük ayrıntılarda bile birbirlerine karşı bazı hak ve sorumluluklarının bulunduğunu ve her vesileyle birbirlerine dua etmelerinin önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Din kardeşliği hukukuna riayet edenlerin başında ashab-ı kiram, onların başında ise Hz. Ebu Bekir (r.a.) gelmektedir. Nitekim rivayet edildiğine göre bir gün Resulüllah (s.a.s.), “Bugün hanginiz oruçlu?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir (r.a.) “Ben oruçluyum.” dedi. Peygamberimiz (s.a.s.) “Bugün hanginiz bir cenazeye iştirak etti?” dedi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) “Ben iştirak ettim.” dedi, Peygamberimiz (s.a.s.) “Bugün hanginiz bir fakiri doyurdu?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir (r.a.) “Ben doyurdum.” dedi. Peygamberimiz (s.a.s.) “Bugün hanginiz bir hastayı ziyaret etti?” dedi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) “Ben ziyaret ettim.” deyince Resulüllah (s.a.s.), “Bu özellikler kimde toplanırsa, o mutlaka cennete girer.” buyurdu. (Müslim, Zekât, 87 [1028]; Fezailü’s-sahabe, 12 [1028].) Yüce Allah cümlemizi, birbirimizin hukukuna riayet eden, din kardeşlerinin sevinci ve üzüntüsüne ortak olan kâmil müminlerden eylesin!

 

Dr. Ahmet OĞUZ
Suudi Arabistan Cidde Din Hizmetleri Ataşesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir