İDRİS GÖKALP

KENDİSİNE “OKU” EMRİ VERİLEN BİR PEYGAMBERİN OKUMAYI SEVMEYEN ÜMMETİYİZ.

KENDİSİNE “OKU” EMRİ VERİLEN BİR PEYGAMBERİN OKUMAYI SEVMEYEN ÜMMETİYİZ.

Kitabını indirerek ve elçisini göndererek, kullarına bilmediklerini öğreten, ve onları okumaya teşvik eden Allah’a hamd olsun.

İnandığı kutsal kitabının ilk emri “Oku” olan bir ümmeti okumaya teşvik etmek için kitap yazmak isteyen bir kişi ne yazabilir ki?!

Göklerden gelen vahyin ilk emrinin “Oku” olması, sizce de düşündürücü değil mi?! Böyle bir emirle başlaması, İslam dininin ilme ve okumaya verdiği önemi ortaya koymaz mı?! Kur’an-ı Kerim 77.000’den fazla kelime ihtiva etmektedir. Bütün bu kelimelerin arasında, başlangıç olarak seçilen kelime ise “Oku” olmuştur…

Kur’an-ı Kerim’de; “Namazı kılın, zekâtı verin, Allah yolunda cihad edin, iyiliği emredin, kötülükten sakındırın, size verdiğimiz rızıktan infak edin…” gibi emirlerden binlercesi bulunmaktadır. Bütün bunlara rağmen tüm bu emirlerin içerisinden, İslam ümmetine ve insanlığa yöneltilen ilk emir “Oku” olmuştur!

Okumanın İslam dinindeki ehemmiyetinden ötürü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e inen ilk Sûre-i Celile’nin ilk kelimesi ve ilk emri “oku” olmuştur. “Oku” emriyle birlikte gelen diğer bir emir de Allah’ın adıyla okunması gerektiğidir. Bütün bunlarla birlikte okumak, samimi bir niyetle ve doğru bir şekilde olduğunda, ecir alacağımız bir ibadettir. Çünkü okumak, Allah azze ve celle’den insanlığa yönelmiş ilk emre icabet etmektir: “Yaratan Rabbin adıyla oku!”

Okumak, ilmi artırır: “Ve de ki; Rabbim ilmimi artır.”

Okumak, insanlığın Rabbini hakkıyla tanıması için bir alıştırmadır. Okumak; yaratıcıya karşı şükrün bir aracıdır. Okumak, Allah’ın ismiyle, Allah’ın ismini zikretmektir.

“Yaratan Rabbin adıyla oku. O; insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O, kalemle öğretti. İnsana bilmediğini öğretmiştir.” (3) buyurmaktadır. Okumanın gayesi Allah azze ve celle’yi tanımanın, O’nun ayetlerini anlamanın bir aracıdır. Hiç şüphesiz okumak, bilginin anahtarı olarak kabul edilir. Her asırda okuyan topluluklar, kendi zamanına hükmetmiş ve liderliği elinde tutmuştur.

Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizden iman etmekte olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir.”

Hiç şüphesiz Müslümanların, hem birey özelinde hem de genel olarak ümmet bazında, kültür ve medeni yetini yeniden inşa etmeye şiddetle ihtiyacı vardır. Bunu elde etmenin en verimli yolu okumaktır. Okumak, toplumların meydana gelmesi ve yükselişindeki en önemli etkendir. Aynı şekilde, okumak, toplumların dış saldırılara karşı mukavemetini ve direncini artıran en önemli etkendir. Böylelikle okuyan bir toplum, diğer toplumları en çok etkileyen ve bununla birlikte, diğer toplumlardan en az etkilenen, güçlü bir topluma dönüşür.

Tarihi inceleyen kişi, geçmişte yükselmiş bütün toplulukların ilim, bilgi ve okumanın aracılığıyla yükselmiş olduklarını görecektir. Aynı şekilde geri kalmış, ezilmiş ve çökmüş bütün toplulukların da geri kalma sebebinin ilim ve bilgiyi terk etmek, oyun ve eğlenceye dalmak olduğunu görecektir.

Abbasi Halifesi Me’mun’un da dediği gibi; Ümmetin tekrar ayağa kalkması, yükselişinin tesis edilmesi ve fertlerin eğitimle ilmi bir seviyeye ulaşması hususunda, okumanın ehemmiyeti ortaya çıkmaktadır. Kimse onu kitapların etkisinden alıkoyamazdı. Yazarlara ve kitapseverlere değer verirdi. Kitaplar onun yoldaşı ve sohbet arkadaşıydı. Yükselmek istiyorsak, okuyacağız! İlerlemek istiyorsak, okuyacağız! Dünyayı istiyorsak, okuyacağız! Ahireti istiyorsak, okuyacağız! Hem dünya hem de ahireti istiyorsak, yine okuyacağız!

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz de, bizlere İslam’da okumanın ehemmiyetini öğretmektedir. Bedir’de esir düşmüş müşrik tutsağın serbest bırakılması karşılığında, kendisinden fidye olarak on Müslümana okuma yazma öğretmesi talep edilmişti.

Zeyd bin Sabit radıyallahu anh’ın, seçkin sahabelerden olması ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e olan yakınlığının sebebi, iyi derecede okuryazar olmasıydı. Böylelikle vahiy kâtipliği görevine getirilmişti. Bununla birlikte, resmi yazışmaları düzenliyor, Süryanice ve İbranice dillerini tercüme ediyordu. Zeyd bin Sabit radi- yallahu anh, bütün bunları yaparken, sadece 13 yaşındaydı.”

Ebu Hureyre radıyallahu anh’ı hafızasının ne kadar kuvvetli olduğunu hepimiz biliriz. Kendisi sahabeler içinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini en çok ezberleyen kişiydi. Bunun sebebi neydi.?! Bunun sebebi, onun okuryazar olmasıydı.

Bütün bu sebeplerden ötürü Müslümanların kalbine okuma sevgisi aşılanmış oldu. Geçmişte, Bağdat medresesi, Kurtuba medresesi, Girnata medresesi, Şam medresesi, Medine medresesi ve Kudüs medresesi gibi İslam medreseleri, kendi zamanlarında dünyanın en büyük eğitim kurumları olmuştur.

İbni Kayyim rahimehullah şöyle der; “İslam dininde ilim, sadece Âlemlerin Rabbine yaklaşmak ve Melekler Âlemini keşfetmek için gerekli araç olmuş olsaydı, sadece bu sebep dahi ilmin değeri ve şerefi için yeterli bir sebep olurdu. Bunun yanı sıra, dünya ve ahiretin izzet ve itibarı ilme bağlandığı ve ilmin bir sonucu olduğuna göre, ilmin değerini varın siz düşünün.”

Bütün bunlara rağmen günümüz istatiklerine baktığımızda durumun ne kadar feci ve ne denli kötü olduğuna şahit olmaktayız. Türkiye, günde sadece 1 dakikasını kitap okumaya ayırırken, televizyon izlemeye 6 saatini, internete ise 3 saatini ayırıyor. Türkiye, okuma alışkanlığında da dünyada 173 ülke arasında 86. sırada yer alıyor. Yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. Kitap okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim  kitapları okuyor. Araştırmaya göre halkın yüzde 32’si hiç kitap okumuyor. Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye’de bu rakam 2000 – 3000 adet olarak basılmaktadır. Japonya’da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa’da 7, Türkiye’de de yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor. Japonya’da 1 kişi yılda ortalama 25 kitap okurken, Türkiye’de bu oran komik… 6 kişi 1 kitap okuyor. Arap ülkelerindeki ortalama bir kişinin okuduğu kitap sayısı, yıllık sadece bir kitabın onda biri kadardır. Başka bir ifadeyle, ortalama 200 sayfalık bir kitap olduğunu varsaysak, Müslüman toplumlarda bir kişinin yıllık okuduğu miktar; sadece 20 sayfadır.

Türkiye’de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965’e göre 14 kat arttı. Ama yüksek öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965’in de altında kaldı.

İlk emri “Oku!” olan bir ümmet olmamıza rağmen, maalesef okumuyoruz, okuyanlar da faydalı şeyler okumuyor. Meşhur bir üniversitenin yapmış olduğu araştırmaya göre, o üniversiteden mezun olmuş öğrencilerin % 72’si, o üniversiteden mezun olana kadar üniversitenin kütüphanesinden tek bir kitap okumadan mezun oluyor.

Bu konuyu başka bir şekilde ele aldığımızda ortaya çıkan sonuç; Müslüman toplumlarda yaşamakta olan bir kişinin okuduğu miktar, dünya ortalamasındaki bir kişinin dörtte biri ölçüsündedir. Başka bir ifadeyle, üzülerek ifade etmek gerekirse; Müslüman toplumdaki bir kişinin yıllık okumaya ayırmış olduğu toplam zaman, yarım saati geçmemektedir.

Dünya kitap okuma ortalaması; kişi başına yıllık 4 adettir. Amerika’da bu sayı 11 kitaba, İngiltere’de ise 7’ye ulaşmaktadır. Arap toplumundaki yıllık okuma oranı ise maalesef sadece bir çeyrek sayfadır.”

Öte yandan inanmış oldukları Mukaddes Kitabın ilk emri “Oku!” olan günümüz Müslümanlarına baktığımızda, çoğunun okumaktan uzaklaştığına, İslami ilimleri ve hatta diğer fen ilimlerini dahi öğrenmediğine şahit olmaktayız. Maalesef, bu halimizle kervanın en sonunda kalmış durumdayız. Çoğumuz okumuyor, okuyanlar okuduğunu anlamıyor, anlayanlar anladıklarını tam manasıyla kavrayamıyor, kavrayanlar da amel etmiyor…

Okumanın Önemi:

Hiç şüphesiz okumaya güç yetirebilmek, Allah’ın bizlere verdiği en büyük nimetlerin önde gelenidir. Okuma nimetinin değerini anlamak  için, okuyan birisini, okumaktan yoksun ve hiç okumayan birisiyle kıyasladığınızda aradaki farkı açık bir şekilde görürsünüz.

Okumak; vakti verimli bir şekilde değerlendirmeye vesile olur. Meşguliyetleri artıp da artık okuyamaz olan veya görme yeteneği azalıpta eskisi gibi rahat okumada zorlanan kişilerin eski günlerini gereği gibi değerlendiremediklerine dair ahu vahlarını ve zamanlarını gereği gibi değerlendiremedikleri için yaşadıkları pişmanlığı bir düşünün.

Kişi hayatını nasıl harcadığından ve vaktini nasıl değerlendirdiğinden mesuldür. Kıyamet günü kişi, ömrünü nerede harcadığından, gençliğini nasıl geçirdiğinden hesaba çekilecektir. Günümüzde insanların çoğu özellikle de gençler, ne yapacaklarını ve vakitlerini nasıl değerlendireceklerini bilmemekte ve bunun çözümünü birbirlerine sormakta aramaktadırlar. Ne yapacağını bilmez halde olan gençlik, maalesef vaktinin büyük çoğunluğunu boş bir şekilde geçirmektedir. Onunla bununla buluşmak, sağa sola gitmek ve boş bir şekilde sokaklarda dolaşmaktan başka gayesi olmayan günümüz gençliğinin yaptığı tek şey maalesef gençliğini ve ömrünü boşa tüketmektir.

Kitabın Önemi:

Kuşkusuz, bilgi edinme kaynakları ve kültür seviyesini artırmanın yolları oldukça fazladır. Bu yolların en önde geleni tartışmasız kitaptır. O en güzel dost ve en hayırlı yoldaştır. Diğer bilgi edinme kaynakları ile kıyaslandığında, en değerli olmasına rağmen en ucuz ve kolay olanı kitaptır.

Kitap, yalnız kaldığında en güzel arkadaşın, yabancı yerde de yoldaşındır. Kitap, ilimle dolu bir kaptır. Kitaptan daha iyi bir yakın yoktur. Faydalı kitaptan daha uzun ömürlü ve hemen elde edilen daha lezzetli meyvesi olan bir ağaç yoktur. Kitap, seni övmeyen ve kötülemeyen, sana sahip olmayan ve seni terk etmeyen arkadaştır. Okuduğunda kazanırsın, zekân güçlenir, konuşman açılır ve güzelleşir, ruhun beslenir ve bilgin artar. O öğreticidir, ihtiyaç duyduğunda seni küçümsemez. Sen onu terk etsen de sana fayda vermeye devam edecektir.

Şair ne güzel söylemiş:

Kitap ne güzel arkadaş ve yoldaştır, arkadaşların seni terk ettiğinde onunla vakit geçirirsin.

Sırrını verdiğinde kimseye yaymaz, ondan hikmet ve doğruluk alırsın. Büyük şair Ahmed Şevki şiirinde kitaptan şöyle bahseder:

Kitapları dostlarımla değiştirdim fakat kitaplar kadar vefakâr olanı görmedim.

Dostlardan kusurlu olan vardır, olmayan vardır. Kitaplarda kusur bulan yoktur.

Onun ahlakıyla ahlaklandığımda, bana fazilet elbisesini giydirir.

Arkadaşlığından şikâyetçi olamam, sevgisi bana yük olmaz.

Beni gördüğünde konuşur, bende bir bıkkınlık olduğunda ise konuşmasını parça parça yapar.

Arkadaşlarından doğru ve yalancılar olduğu gibi, kitapların da seni yönlendirdiğini görürsün.

İyi dost seni takvaya teşvik eder. Doğru kitap da sana doğru yolu gösterir.

Onlardan biri, kitaplar hakkında şöyle der:

Bizim sohbet arkadaşlarımız vardır, onların sohbetinden sıkılmayız. Gıyabında da yanındayken de güvenebileceğimiz özlü sözü olan dostlardır.

Geçmiştekilerin ilminden, akıl ve edebinden faydalandırır, susuzluğumuzu giderirler.

Korkulacak fitneleri yoktur, bir kötülükleri dokunmaz.

Onların elinden ve dilinden bir zarar gelmez.

Onlar ölüdürler desen, yalan söylemiş olmazsın.

Onlar diridir desen yine hakikati söylemiş olursun.

Bir diğeri de şunları söylemiştir:

Gün boyunca yanımda mürekkep hokkasının bulunması, bir dostumun yanımda bulunmasından daha sevimlidir.

Yanımda bir top kâğıdın bulunması, benim için esanstan daha sevimlidir. Bir Âlimin yüzüme attığı tokat, benim için lezzetli bir içecekten daha tatlıdır.

Neden Okumuyoruz?

Toplumların iç içe girdiği, bilgi akışının bu kadar hızlandığı böyle bir dönemde, bilgiye olan ihtiyacımız da o nispette artmışken, vakıaya baktığımızda durum tam tersi bir hal almış durumdadır. Bütün toplum, özellikle de gençler okumaktan, araştırmaktan ve kütüphanelerden uzak durmaktadırlar.

Hakikat itibarıyla, okumaktan ve kitaplardan uzak durmamız şu üç ana sebebe dayanmaktadır:

1-Okumaya teşvik edici etkenlerin bulunmayışı.

2-Kitapların bulunmayışı veya kitapların bulunduğu alanlarla bir irtibatının olmayışı.

3-İnsanları kitap okumaktan alıkoyan etkenlerin bulunması.

Okumaktan Uzak Durmamızın Ana Sebepleri:

1-Allah azze ve celle’nin kitabı Kur’an-ı Kerim’i okumak ve anlamaktan, Sünnet-i Nebevinin öğreti ve terbiyesinden uzak durmamız: Bu iki ana etken, insanları şiddetli bir şekilde okumaya ve bilgi edin- meye teşvik etmektedir.

2-İslam Âleminde, okuma ve eğitim alanındaki metot ve programların az ve zayıf oluşu ve çoğunlukla okumak yerine dinleme ve ezbere dayalı bilgi edinme yolunun tercih edilmesi

3-Gençlerin, bu toplumun bireyleri olduğu bilincinden yoksun olmaları ve sorumluluk yüklenmekten kaçınmaları: Kuşkusuz, peygamberlerin ve onların varisleri olan âlimlerin mirası onlara kalacaktır. Kendilerine kalan bu mirası öğrenmek ve onu bütün dünyaya yaymak, onların görevidir.

4-Yayın organlarının, özellikle de eğlence içerikli video ve diğer paylaşımların kitaplara rakip olması: Hedeflenen kitapların isimleri ve içerikleri çok geri planda olmasına karşın, eğlence içerikli video ve paylaşımlar, çok daha ön planda bulunmaktadır.

5-Büyük oranda, yayın organları vesilesiyle şekillenmiş olan gençliğin bakış açısı: Maalesef, gençlerin büyük çoğunluğu okuyucu bir kafa yerine, topçu, popçu, vb. bir kafa yapısına sahip olmuş durumdadır. Akıl ve fikrin geliştirilmesi adına yapılması gereken faaliyetler ise, ne acı ki günümüz gençliğin kitabında yer almamaktadır.

6-Genel anlamda, İslam Âleminin içinde bulunduğu çöküş ve bunun neticesinde oluşan ümitsizlik hali

7-Batının medeniyet savaşları: Bu gün küfür devletleri ümmetin içine atmış oldukları istikrarsızlık ve bencillikle, onları sömürme yoluna gitmişlerdir. Böylelikle ümmetin inanç ve medeniyetini yok etmeyi hedeflemektedirler. Azgın batı, bu yollarla İslam dünyasının cesaret ve direniş ruhunu ortadan kaldırarak, manevi hayatlarını bitirecek, böylelikle maddi dünyaları hükmede- bileceklerdir.

8-Okumanın lezzetine varamamak: Okumanın, ancak çok az sayıda kişinin elde etmeyi başardığı tarif edilemez bir tadı bulunmaktadır. Büyük düşünürlerin, fikir adamlarının vazgeçemediği hakikat budur. Okumanın, maddi zevklerinde ötesinde hissettirdiği manevi bir haz bulunmaktadır. Okuma kültürünü elde etmiş bir kişi, bunun etkisini bütün hayatında hisseder. Okuma kültürü olmayan cahil bir kişi, okumak maksadıyla eline her kitap aldığında, uyuklama hali hisseder. Bir kitap gördüğünde, korkar ve o kitap gözünde büyür, sayfaları artar ve kalınlaşır. Bunun neticesinde de o kitabı okumaktan kaçar. Bazen gün içinde kalın bir kitap okumuş olsa bile, okuduğu o kitaptan hiçbir şey anlamaz. Bunun neticesinde de kitap okumaktan yoksun olduğu, buna güç yetiremeyeceği hissine kapılır.

Maalesef bu durum, bütün İslam dünyası için genel bir sorun halini almıştır.

9-Okumayı sevmemek: Çoğu insanın; “Ben okumayı sevmiyorum! Bir türlü okuyamıyorum! Uykum geliyor! Kendimi yorgun hissediyorum!” gibi benzeri sözler sarf ettiğine şahit olmaktayız. Kitaplarla arasındaki engeli aşmayı başarabilse ve okumanın tadını alabilse, kesinlikle bu tür sözler söylemeyecektir. Okumanın tadını alamayan, okuma sevgisi olmayan bir kişi, kendini zorlayarak bir kitap okuduğunda, çok sayıda yara alarak savaştan çıkmış gibi hissetmektedir. Kitap okuduğunda aklının durduğunu, yorulduğunu hissetmektedir. Oysa kitap okumak, bunların tersi bir etki gösterir.

10-Cehalet, gurur, dar görüşlülük gibi bazı kişisel sebepler: Bunun yanı sıra, kişinin okumayı öğrenme zorluğu yaşaması da kişisel sebepler arasında sayılabilir.

11-Ekonomik sebepler: Bir toplumun ekonomik anlamla yükselmesi veya ekonomik yoksunluk yaşaması, okuma alışkanlıklarına etki edebilmektedir. Dikkatlice baktığımızda bu iki etkenin bütün toplumlarda okuma oranlarına ekti ettiğini görebilmemiz mümkün. Örnek verecek olursak; bir toplumun milli gelirinin artması, gençlerin alım gücünün artmasına sebep olacaktır. Gençlerin alım gücünün artması, onları elektronik aletlere, oyunlara ve eğlencelere yönelmeye itmektedir. Helallerle yetinmeyip, daha önce onlar için Yahudi ve Hristiyanlar tarafından bilinçli olarak hazırlanmış haram yollara sapmalarına imkân tanıyacaktır. Bu durumda da şehevi arzuları, akıllarına galip gelecektir. Büyüklerin aksine, gençlerin alım gücünün artması halinde, ticarette sınır tanımaksızın haram yollarla para kazanma eğilimi göstereceklerdir.

Bir toplumun milli gelirinin düşmesi, kişinin ekmek parası kazanmak için çalışmasına, lokmasının peşinde koşuşturmasına sebep olacaktır. Bu durumda da kişi geçimini sağlamak için gün boyunca çalışmak zorunda kalacaktır. Sömürgeci batı zihniyeti, Yahudi ve Hristiyan zihniyet ve onların yolundan gidenler, bir taraftan alım gücü yerinde olanlar için; okumayı ne yapacaksın! Zaten senin paran var, halin vaktin yerinde, her istediğini yapabiliyorsun! derken, diğer taraf- tan da alım gücü zayıf olanlar için; okumayı ne yapacaksın! Okumak mı, çocuklarının karnını doyuracak, onları giydirecek? şeklinde sorularla yanlış yönlendirmekte, özellikle de ümmetin gençlerini saptırmaktadırlar.

12-İdari sebepler: Vaktini doğru değerlendiremeyen, önceliklerini belirlemekte zorlanan ve hayatının düzene sokmakta, belli bir programa göre yaşamakta zorlanan kişiler için idare şekli, okuma alışkanlığını edinmekte önemli bir etkendir.

13-Refah seviyesi: Bazı kişiler için, içinde bulunmuş olduğu rahatlık ve refah seviyesi, okuma alışkanlığını edinmesinde asıl etken olmaktadır. Bu tür insanlar, hayatlarının büyük bir bölümünü ciddiyetten uzak bir şekilde yaşamaktadırlar. İletişim araçlarının ve internetin yaygınlaşması, bu türden insanların bu zafiyetini beslemektedir.

14-Çıkarcı yaklaşımlar: Kitap okuyan, okudukları kitaplardan ne fayda elde ettiler ki! Ayaklarıyla, sesiyle veya başka yetenekleriyle meşhur olmuş, yıldızlar gibi olabildiler mi? şeklinde sorular sorabilmektedirler.

15-Bazen de İslami video ve paylaşımları takip etmek, kişinin bunlarla yetinip, okumaktan uzaklaşmasına sebep olabilmektedir. Hakikat itibarıyla bu türden video ve paylaşımlar, okumaya güç yetiremeyen, bunu başaramayan kişiler için davet amaçlı faaliyetlerdir.

İlim talebelerine gelince, bu türden videoları izlemek, onları dinledikleriyle yetinmenin aksine, okumaya teşvik etmelidir. Bu türden video ve magazinsel paylaşımlar, ilmi yeterliliğin azalmasına, ilimden yoksun kalmaya sebep olmaktadır. Bu türden video ve paylaşımlar, kişiye başından sonuna tam manada bir ilmi bilgi vermemektedir. Bu türden görsel paylaşımlar, konu hakkında sadece yüzeysel bilgi vermektedir. Bu türden paylaşımlar, ilmi kariyerden öte üslup kültürünün artmasına sebep olmaktadır. Bunun neticesinde de insanları değerlendirirken, taşımış oldukları ilim yerine, sahip oldukları üslup kapasitesine göre hüküm vermeye başlar. İlim seviyesi yüksek olsa bile üslubunu beğenmediğinden ötürü, sahip olduğu ilimden uzak durabilmektedir.

16-Unutkanlık: Okumayı bırakan bazı kişiler, okuduklarının çoğunu unuttuğunu ileri sürerek, okumayı bıraktıklarını ileri sürmektedirler. İnsanın okuduklarını, bildiklerini unutması tabi bir durumdur. Bu durumu okumaktan uzaklaşmak için gerekçe göstermek doğru bir yaklaşım değildir. Buna karşı yapılacak şey, okuduklarını tekrarlamak olacaktır.

Aktarmış olduğumuz bu sebepler ve bunların dışında daha birçok sebep, maalesef ümmet olarak okumaktan uzak durmamızın genel sebeplerini oluşturmaktadır.

Okuma Alışkanlığı Elde Etmenin Yolları:

Okumak; eğitimin bir aracıdır. İçinde, okumaya karşı bir zayıflık hissettiğinde yapman gereken şey; ilim tahsil eden, ilim sahibi olan kişilerin hayatını, başarı hikâyelerini anlatan kitapları okumaktır. İçinde, günahlara karşı bir eğilim hissettiğinde de yapman gereken şey; seni sarsacak ve içinde bulunduğun cürümden sakındıracak kitapları okumaktır. Hayatında karşılaşmış olduğun sıkıntı ve musibetlerden daraldığın ve şikâyetçi olduğunu vakit yapman gereken ilk şey; Allah’a sığınmak sonra da araştırıp okumaktır. Allah’ın izniyle böyle davrandığın vakit, sorularının cevabını alacak ve derdine derman olacak ilacı bulacaksın.

Okumak; tıpkı yemeğin bedeni güçlendirip beslediği gibi, aklı besler ve geliştirir. Beslemeye ve güçlendirmeye değer, akıldan daha üstün ve daha değerli bir varlığımız var mı ki.?! Onun içindir ki, aklımızı en kaliteli, en değerli ve en üstün bilgilerle beslemeli ve güçlendirmeliyiz. Bütün bu aktardıklarımızdan ortaya çıkan sonuç, sağlam bir şekilde okumamız halinde sorunların ortadan kalkacağı gerçeğidir. Kişi, okuyarak başkalarının tecrübelerinden faydalanır ve ciddi mesafe kat eder. Fikri açıdan yükselir, çevik zekâlı, güçlü, ufku geniş, bilgi derinliği ve kültür seviyesi artar. Fikirleri güzelleşir, şahsiyeti oturur, konuşması düzelir, dil bilgisi artar, vaktini daha güzel bir şekilde kullanır, ortaya koyacağı deliller artar ve güçlenir. Bütün bunlarla birlikte kadru kıymeti artar.

Araştırmacılardan biri şöyle der; Yaşamış olduğumuz bilgi çağında ihtisas sahibi olan bir kişi, sahip olmuş olduğu bilgilerin % 10 veya % 20 sinin eskimiş olduğunu bilerek, sürekli kendini yenilemelidir.

Okumak; sürekli bir şekilde kişinin akli melekesini besleyen, duyu organlarını zinde tutan ve takviye eden enerji kaynağıdır. Böylelikle kişi, hayatın içinde bulunan musibet ve sıkıntılara karşı mücadele etme, karşı koyabilme gücünü elde eder. Okumak; yeteneklerinin gelişmesi ve gücünün artmasını sağlar. Kişi okuduğu zaman; dilbilgisi, edep, tefsir, fıkıh, akide konularında okur. Kişi okurken, asıl ilimleri ve bu ilimlere ulaştıracak araç ilimlerini okur. Bu doğrultuda da konuyla alakalı geçmişte yazılmış eserlerle birlikte yeni kaleme alınmış çağdaş eserleri okur. Doğal olarak bütün bu çalışmalar okuyucunun yeteneğini geliştirirken, akıl gücünü de artırır.

Okumak; ilim elde etmenin ve bu yolla birçok yönde ilerlemenin tek yoludur.

Okumak; kişinin şahsi gelişiminde katkıda bulunarak yöneticilik vasfını geliştirir. Kişi kitap okuyarak, vaktini nasıl kullanması gerektiğini, güzel ve düzenli yazmayı, dinlemeyi, konuşmayı, yazarlığı ve yenilikçi biri olmayı öğrenir.

Okumak; kendine olan güvenini artırır.

Okumak; işlerini yapmakta kendi kendine yetebilme kabiliyetini geliştirir.

Okumak; iş bitirici kararlar almanı sağlar.

Okumak; zorluklar karşısında sebatkâr olmanı sağlar.

Okumak; olayları daha iyi anlamanı sağlar.

Okumak; işlerini organize etmekte katkı sağlar.

Okumak; seni başkalarıyla konuşmalarında becerikli kılar.

Okumak; seni daha zeki, daha uyanık kılar.

Okumak; daha fazla sorumluluk alma gücü verir.

Okuma vesilesiyle farklı asırlara ulaşabilme ve gerçek dostlar edinebilmekteyiz. Okuduğumuz her kitapta, kendimize faydalı ve her daim yanımızda olan bir dost edinmekteyiz. Bize zararı dokunmayan, bize eziyet etmeyen bir dost. Yazarın hangi zamanda ve nerede yaşadığının veya kaç yaşında olduğunun bir önemi yoktur. Onunla aramızda bir bağ oluşur ve böylelikle birçok dostluklar oluşur.

Okumak; kitapla ve o kitabın yazarıyla bir dostluğun oluşmasını sağlar. Onları severiz, çünkü onlar fikrimiz, zihnimizde, evimizde, odamızda, koltuğumuzda her yerde bizimle birliktedirler. Onlar bizden sıkılmaz, biz de onlardan sıkılmayız.

Okumak; toplumun bireylerini asrın dilini ve zamanın ihtiyaçlarını öğrenmesini sağlar. Böylelikle bireyler ve toplumlar nasıl yükseleceklerini ve geleceğe doğru nasıl yürüyeceklerini bilirler.

Yaşadığımız çağdan örnekler:

Geçmiş zamanda ve uzak kıtalarda yaşamış Âlimler arasında yapmış olduğumuz bu nakillerden sonra birileri: “Onlar geçmişte kalmış topluluklardı, geçmiş gitmiş bir nesil idi. Günümüzde yaşamakta olan canlı örnekler var mı ki?! diye sorabilir.

Şeyh Allame Cemaluddin el-Kasimi ed-Dimeşki (1914), En önemli kitabı olan “El-Fadlul Mubin” den bahsederken, kendisi hakkında şu bilgileri aktarmaktadır: “Allah’a hamd olsun, 40 gün içinde, rivayetleriyle birlikte bütün “Sahih-i Müslim” i okuma imkânım oldu. Aynı şekilde “Sünen-i İbni Mace” yi rivayetleriyle birlikte, tamamını 21 günde okudum. “Muvatta” yı ise 19 günde okudum. “Tehzib-u Tehzib”i içindeki yazım hatalarını düzelterek, haşiyesiyle birlikte 10 gün içinde okudum.

Aynı şekilde Şeyh Cemaluddin el-Kasimi, “Tarih-u Dimeşk” adlı eseri de okumuştur. Bu eserin yeni baskısı 70 ciltten oluşmaktadır.

Şeyh Muhammed Bedruddin el-Ha- seni (1936), Allame Muhaddis; Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’i isnatlarıyla birlikte ezberlemiştir. Bununla birlikte, 20.000 adet civa-rında ilmi beyt ezberlemiştir. İlme karşı şiddetli bir iştiyakı bulunuyordu. İlim elde etmek için bütün zamanını harcardı. Böylelikle ilim- den büyük paye elde etmişti.

Şeyh Ali Et-Tantavi rahimehullah onun hakkında şöyle der; O geceleri de okurdu. Uykusu geldiği zaman da kendisi için yapılmış bir yastığa yaslanarak iki veya üç saat uyurdu. Gündüzleri ise bir saat uyurdu.”

“Uyku, namaz, ders ve eviyle mescit arasındaki yolun dışında kalan zamanı okuyarak geçirirdi. Kitapları hiçbir zaman yanından ayırmazdı. Okumak için gözlüğe ihtiyaç duymazdı. Gözleri iyi görür halde vefat etmiştir. Dünyada kitaplardan başka bir şey sevmemişti. Hindistan’ın en ücra köşesinde bile olsa, bir kitap ismi duyduğunda onu alırdı. Ağırlığınca altına mal olsa bile istediği kitabı alırdı. Bir kitabı okumadan veya detaylı bir şekilde göz gezdirmeden bırakmazdı.”

Kitaba ve okumaya âşık âlimlere günümüzden başka bir örnek olarak da Allame, edebiyatçı, zarif bir kaleme ve doğru bir ibareye sahip, Şeyh All Et-Tantavi’yi verebiliriz (2002). Kendi hayatından bahsederken, henüz ilkokul başlangıcından itibaren, yol gösterici ve öğretici olmaksızın kitaplara yönelmiş, okuma ve araştırma ile meşgul olduğunu aktarmaktadır. Sözlerine şöyle devam eder; ben bugün, tıpkı küçüklüğümde olduğu gibi, vaktimin çoğunu evimde okuyarak geçiririm. Çoğu zaman günde 300 sayfa kitap okurum. 1922 yılı ile 1984 yılları arasındaki 62 sene içerisinde ortalama günlük 100 sayfa okuduğumu varsaysak, bu süre içerisinde kaç sayfa kitap okuduğumu hesaplayabilirsiniz.

Her konu hakkında okurum. Hatta ilmi makaleler dahi okurum.” Günlük okuduğu kitaplar dışında, Dimeşk’te günde 30 davaya katılır, hakemlik yapardı. Bunun yanı sıra vakıflar, yetimler ve yüksek şeriat külliyesinde olmak üzere 3 kuruma başkanlık yapardı. Külliye ile birlikte orta derece okulda öğrencilere ders verirdi. Bütün bunların yanında, Cuma günleri hutbe verir, oturumlara konuşmacı olarak katılırdı. Bununla birlikte yayın kuruluşlarında konuşmaları yayınlanır ve günlük gazeteye yazı yazardı. Gün içerisinde bütün bu faaliyetleri icra ederdi.

Bütün bu faaliyetlerin yanı sıra her gün iki yüz-üç yüz sayfa civarında kitap okurdu. Kendisi hakkında şu sözleri aktarmaktadır: “Ben okumayı öğrendiğim küçük yaşımdan itibaren, bu şekilde devam ettim. Yani yaklaşık 70 yıldır bu şekilde çalışmaktayım. Bütün vaktimi okumaya harcarım.”

Okumanı verimli kılacak adımlar:

Öncelikle, amacını iyi belirlemen gerekir. Okumaktaki hedefin nedir?! Neden okuyorsun?! Ben okuyorum, çünkü Allah azze ve celle, bana okumayı emretti. Ben, kendime dünya ve ahirette faydalı olmak için okuyorum.

Ben, çevreme faydalı olmak için okuyacağım. Güzel koku taşıyan kişi gibi, etrafındakilere güzel koku dağıtmak için okuyacağım.

Okumak için bir programın olsun. Aklına estiği zaman kitap okuma. Günlük, haftalık ve aylık kitap okuma listen olsun. Vaktinin durumuna münasip bir programla, güzel bir okuma yapmalısın.

Kuşkusuz, okuduklarınla amel etmek, onlardan faydalanmak, en temel hedefin olmalıdır.

Okumak istemediğin kitapları okumaya çalışarak, kitap okuma tadını kaçırmamalısın.

İstediğin kitabı alıp oku, çünkü sana fayda verecek kitapları okuyor olacaksın. Bazen bir kitabın tamamını okurken, bazen de bir bölümünü hızlı bir şekilde okuman gerekebilir. Bazen de araştırma amacıyla, bir konuyu okumak durumunda kalabilirsin.

Okuma, dört ana hedeften ötürü olmalıdır:

-Hikmet sahibi olmak.

-Takva sahibi olmak.

-Şahsiyet sahibi olmak.

-Fayda elde etmek.

Arkadaşlarını seçtiğin gibi, kitabını okuyacağın müellifleri de iyi seçmelisin. Çünkü kitabını okumaya başladıktan sonra, müellif seninle konuşacak ve her yerde sana arkadaşlık edecektir.

Elde edeceğin tecrübe, bir kitapta aradığını nasıl bulacağını, amacına nasıl ulaşacağını sana öğretecektir. Bir kitaptan birkaç sayfa okumana rağmen, o kitap senin için çekici değilse, onu okumak için kendini zorlamamalısın. Daha sonra ihtiyaç duyman halinde, o kitaba geri dönebilirsin. O vakit, daha önce hissetmediğin tadı hissetme imkânını elde etmen mümkün olabilir.

Bazen bir kitabı okuduğunda anlamadığın zaman ne yapman gerekir? Okumaya devam et. Okumaya devam ettiğin halde, bir şey anlamadığını hissediyorsan, muhtemelen anlayabileceğinin üstünde bir seviyedeki bir kitabı tercih etmişsindir. Yapman gereken, aynı konuyla alakalı, anlayabileceğin seviyede bir kitap tercih etmek olacaktır. Seviyene uygun kitabı okuyup, konuya hâkim olduktan sonra, eski kitaba tekrar dönebilirsin. Böylelikle eski kitabı daha iyi anladığını göreceksin. Sorunlar hal olmuş, karanlıklar aydınlanmış olacaktır.

Okuduğun kitaptaki bazı konuları anlamadığında, kendine sıkıntı yapma. Bu konuda kusurlu kişi sen olmayabilirsin. Birçok yazar, işleyecekleri konuları açık ve anlaşılır bir şekilde nasıl ele alacaklarını bilmemektedirler. Güzel ve anlaşılır bir sunum yapmak, okuyucunun kalbine nüfuz etmenin etkili bir yolu olmasına rağmen, çoğu müellifin sahip olamadığı bir yetenek ve ayrıcalıktır.

Son olarak şunu unutma, marifet çok sayıda kitap okumakta değildir. Asıl olan, kişinin okumuş olduğu kitabı çok güzel bir şekilde anlaması, konularına hâkim olması ve güzel çıkarımlar elde edebilmesidir. Böylelikle, kişinin okudukları, onun kişiliğinde, ahlakında, yaşantısında, amellerinde, kültür seviyesini belirleyen konuşma ve yazılarında kendini gösterecektir. Bu durum, okuduklarını daha iyi anlamasına ve daha uzun süre hafızasında muhafazasına katkı sağlayacaktır.

Allah Subhanehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır: “Onlar, kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar için hayırlı ve daha sağlam olurdu.” (6)

Kişi bildikleriyle amel ettiğinde, Allah azze ve celle, ona bilmediklerini öğretir: “Hidayeti bulmuş olanlara gelince; (Allah,) onların hidayetlerini arttırmış ve onlara takvalarını vermiştir.” (7)

Okuyun ki, kendinizi yenileyin ve kendinizle birlikte başkalarını da yenileyin. Kendinizi değiştirin ve kendinizle birlikte başkalarını da değiştirin.

Allah azze ve celle, şöyle buyurmaktadır: “Kuşkusuz bir topluluk kendini değiştirmedikçe, Allah onlarda olanı değiştirmez.” (8)

Bu ümmetin ayağa kalkması, tekrar eski izzet ve şerefine ulaşması ancak okumakla ve amel etmekle mümkün olacaktır. Allah azze ve celle’den, okuyan ümmete izzet ve şerefini geri getirmesini dileriz.

 

HAKAN SARIKÜÇÜK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir