İDRİS GÖKALP

Kitap Tahlili: Eğri Ağacın Gölgesi

KİTAP TAHLİLİ: EĞRİ AĞACIN GÖLGESİ

 

İslâm’ı yeryüzünde hâkim kılma mücadelesinin iki veçhesi vardır. Birincisi bu mücadelenin bid’at ve hurafelerden arınmış bir İslâmîliğe sahip olması, ikincisi ise bu mücadelenin hareket ediyor olmasıdır. Mücadelede hareket söz konusuyken İslâmî anlayışta sıkıntı varsa hâkim olanın İslâm olduğunu söyleyemeyiz.

Sahih bir İslâm anlayışına sahip mücadelede üçüncü kimselerin nezdinde Müslümanlar bir mesafe kat edememişse bu sefer hareketten söz edemeyiz. İşte bu sebeple İslâm dinini hâkim kılma mücadelesi muhasebeyi gerekli kılar.

“Eğri Ağacın Gölgesi”, hayatını İslâmî mücadeleye adamış Kâzım SAĞLAM’ın dilinden kişi, aile, cemaat, toplum, ülke bazında güncele takılmadan ancak günceli de göz ardı etmeden yapılmış bir “davet muhasebesi”dir. Bu muhasebede yapılan ilk tespit, ümmet olarak fizikî ve ruhî bir yenilgi içinde olduğumuzdur. Ancak bu yenilgi durumu, ötekilerin galibiyeti değildir, bizim mağlubiyetimizdir. O halde derhal kendimize dönüp ne durumda olduğumuzu acımasızca tespit etmeliyiz. Sırat-ı müstakim üzere hareket etmek için yaptığımız bu muhasebede ne kendimizi dev aynasında göreceğiz, ne de kendimizi küçük göreceğiz. Muhasebemizi kendimize acımadan, kendimizi kayırmadan yapmalıyız. Ne olduğumuzu ve vakıaların ne olduğunu görmeliyiz. Müslümanlar olarak yola çıkmadan önce eksik ve gediklerimizi kapamalıyız, aksi takdirde en kritik anda ortaya çıkan zaaflar İslâmî hareketi akamete uğratır.

‘‘Eğri ağacın düzgün gölgesi olmaz.” atasözü bu davet muhasebesinin temelini oluşturuyor. İslâm davasını yeryüzünde hâkim kılmak için İslâm’ı önce benliğimizde hâkim kılmalıyız ve tüm insanlara örnek oluşturmalıyız. Kendi heva ve hevesini ilah edinenler, insanlara iyiliği emredip kendini unutanlar, İslâm’ı üçüncü kimseler için öğrenenler bu örnekliği oluşturamazlar. Her Müslüman birey, bid’at ve hurafelerden arındırılmış İslâm anlayışına dayalı bir imana, bu imanın gereği olarak da düzgün bir ahlâka sahip olmalıdır. Sahip olduğu bu inancı ve ahlâkı bireysel kalmamalıdır, birlik ve beraberlik içerisinde bu inanç ve ahlâk hayata uygulanmalıdır.

Müslüman bireyler olarak dışımızda koca bir dünyanın ve onun şartlarının var olduğunu unutmamalıyız. Kimliğimizi, dış dünyayı yok sayarak ya da büsbütün her şey ondan ibaretmiş gibi görerek oluşturamayız; kimliğimizi her ikisi arasında bir denge kurarak, dış dünyayı da hesaba katarak oluşturmalıyız.

Kitapta yapılan bir diğer tespit de çağımızda Müslümanların çok önemli iki sıkıntıyla karşı karşıya olduğudur. Bunlardan birincisi İslâm gerçeği anlaşılmasın diye Firavunvari ihdas edilen batı sahteciliği ve göz boyamacılığı, ikincisi ise İslâm adına sahte reçetelerin piyasada dolaşıyor olmasıdır. Çağın bu sıkıntılarını; itidalli, esaslı, her hal ve şarta hazır, zaman ve mekânın nasıllığını iyi bilen, sadece namaz ve zekâtta değil, akıl yürütmede, eşyaya ve olaylara bakışta Allah’ın rızasını arayan, Rahmanî olanla şeytanî olanı ayırabilecek ince zekâ ve dil ferasetine sahip olan Müslümanlar aşacaktır ancak.

Allah’ın dinini hâkim kılmak için bir günde her şeyi yapamayız, ancak her gün bir şeyler yapabiliriz. Böylece İslâmî mücadelemiz hareket niteliği kazanır ve mücadelemizde mesafe kat etmiş oluruz. Kitapta İslâmî hareketinseyri bireyden başlayarak şöyle anlatılmaktadır:

“Evvela kişi kendi var olacak, kendi ayakları üzerinde duracak, sonra yakın çevresiyle uyumlu ve dengeli bir iletişim ve hukuk kuracak, sonra beraber olduğu dava arkadaşlarıyla birlikteliğini içselleştirecek, sonra diğer toplumsal yapılanmalarla birlikte olacak, sonra tüm ülke Müslümanlarıyla irtibata geçecek olursa hayırlı ve yerli yerince iş işlemiş olacaktır. Bu sıralamaya ne kadar çok riayet edilirse o kadar oturmuş bir amel işleniyor demektir.

Kendini, aile halkını, dava arkadaşlarını, beraber olduğutoplumsal yapıyı ihmal ederek veya yok sayarak dahayükseklere kanat açanlar, dış görünüşte çok büyük ve yüceiş işliyor intibaını verebilir hatta ümmetçilik yaptıklarını kendilerine kabul ettirebiliriler fakat sahici ve kalıcı iş yaptıkları söylenemez. İslâm her konuda olduğu gibi bu konuda da itidali ve dengeyi muhafaza etmeyi önerir ve öyle olmamızı ister. O halde ey Müslüman! Kendinle başla, kendin ol, kendinkal ve sonra da kâinatı kuşan.”

Kitap, birbirinden güzel konulardan oluşuyor. Her bir konu doğrudan doğruya bizi, kendimizi, halimizi, davamızı, medeniyetimizi anlatıyor. Anlatırken en hassas, en can alıcı noktalara temas ediyor. Muhasebe kurgusu tam da bu eksene oturtuluyor. Nefis-aile-toplum-ümmet eleştirisini/muhasebesini yaparken okuyucuyu kırmıyor, incitmiyor, sadece sarsıyor, silkeliyor, ona diri bir bilinç aşılıyor; kırıp dökmüyor tadil ediyor; yakıp yıkmıyor hal çaresini arıyor. Her muhasebe içinde aynı zamanda bir ümidi, bir çözümü, bir çıkış yolunu da barındırıyor. Bu yönüyle kitap, okuyucuyu karanlık dehlizlerin kıvrımlarında tek başına bırakmıyor. Hangi hal ve şartta olursa olsun ona hep bir adım ötede aydınlığın olduğunu müjdeliyor. Bunu hayaller âlemine dalarak değil, vakıalarımızdan, referanslarımızdan ve değişmez yasalarımızdan yola çıkarak söylüyor.
Kitabın bir başka önemli özelliği de samimi bir dille kaleme alınmış olmasıdır. Bu da bir kitap için az bir kıymet değildir. Kitapların ömrünü uzatan, etki halesini genişleten özelliklerden birisi de budur: samimiyet! Kitabın dertli bir kalemden çıktığı her satırından belli olmaktadır.

Rahat, açık, anlaşılır, arı-duru bir Türkçe kullanılmıştır. İfadeler yalın, ama kuru değildir. Cümleler kendini okutabilen bir özelliğe sahiptir. Cümleler bazen uzun, ama çoğu zaman kısa ve fakat her iki halde de doludur. Kitapta tasannu kaygısı sezilmez. Sanat ve edebiyata ünsiyeti olduğunu bildiğimiz yazarın sanat yapma kaygısına, yersiz dil oyunlarına düşmemesi de önemli bir başarıdır. Söylemek istediklerini eğri büğrü şekilde değil de, düz ve doğrudan söylemeyi tercih ediyor.

Konular arasına serpiştirilen berceste mahiyetindeki mısra ve beyitler esere ayrı bir güzellik katmıştır. Konuya uygun iktibas ve rivayetler kitabı daha da zenginleştirmiştir.

Meseleler irdelenirken dolambaçlı yollara başvurulmaz. Birçok günümüz yazarının saplanıp da kurtulamadığı entelektüel bilirkişi edaları yoktur, ama meseleler gayet entelektüel bir şekilde derinlemesine ele alınır. Komplekse düşülmez, mesajlar kapalı kutuya hapsedilmez. Dil açık, mesaj açık, hedef açıktır. Okuyucu, kitabı bitirdiğinde yazarın söylemek istediklerini başarılı bir şekilde söyleyebildiği kanaatine varabilmektedir.

Yazar; uzun vadeli ve kalıcı işler yapmanın peşindedir. Ona göre böyle yapmak asla zaman kaybı veya çağa ayak uyduramamak anlamına gelmez. Bilakis bu, muhkem oluşun ve sağlam duruşun bir göstergesidir.

Kitabın yazılış amacını “Günü ve günceli yok saymadan kalıcı bir amel işlemek, meramı anlatmak ve okuyucuya güncelin arkasını göstermeye çalışmak” şeklinde ifade eden yazar, söylemek istediklerini şu cümlelerle dile getiriyor:

“Söylemek istediklerim; ne büsbütün hayattan kopukolsun ne de güncele saplanıp kalsın istedim. Bugünü, yaşıyoruz ve fakat bugünümüz dünün devamı ve yarının öncesidir.Dolayısıyla dünümüz bizimdir ve bizi bağlar, çünkü biz türedi değiliz. Hamd olsun iyi bir geçmişimiz var. Tarihte yüzümüzü kızartacak bir anlayış ve yaşayışımız yoktur. İslâm medeniyeti tüm insanların imreneceği bir medeniyettir ve biz de o medeniyete mensubuz, bundan haz duyar ve Allah’a şükrederiz. Müslümanlar olarak Cumhuriyet tarihi boyunca asla zalim olmadık, sadece gadre uğradık, bu yönüylede başımız dik, alnımız açıktır, ancak yapmamız lazım gelenlerin bir kısmını yapamadık.

Son yıllarda dünyada İslâm konuşuluyor, bu şu demektir; gelecek İslâm’la şekillenecek! Burada bize düşen yeni dönemde İslâm’ı gerçek manada yaşamak ve yaşatmaktır. Yükümüz ağır ve zahmetlidir.Yüce Allah, bizi deniyor ve akabinde tüm insanlığın meselelerini omuzlarımıza yükleyecek.

Böylesi yol ayrımlarında yapılan işler daha bir anlam kazanır ve geleceğe gereğinden fazla iz bırakır. Nazik bir zamandan geçiyoruz, gelecek İslâm’la şekillenecektir inşaallah. Derdi, davası olan Müslümanlar da kendilerini ciddibir tahlile tabi tutmalıdırlar.

Kendi zaaflarımızı biz gündeme taşır ve gidermeye çalışırsak, hem hatalarımızı düzeltmiş oluruz, hem de sağlam bir yol, yöntem bırakmış oluruz. Aksi halde yanlışlarımızı düzeltemeyiz ve geleceğe uygun bir yol bırakamayız. Yahut bize dışarıdan bakan biri bu tür değerlendirmeyi yapar, hem bizi yanlış tanıtır, hem de geleceğimizi yanlış yola sürükler. Bazı zaaflarımızı kendimiz düzeltelim diye ifade etmeye çalıştım, burada herhangi bir gönderme yoktur, fakat tümü Müslümanlar da muhataptır.

Bir nevi sesli bir muhasebe diyebiliriz.

Boşluklarımızı tahkim edelim ki, ileriye doğru emin adımlarla yürüyebilelim.

Tabii yürümeye niyeti, gayreti ve ısrarı olanlar için.”

 

MEDENİYET VAKFI

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir