KUR’AN’IN IŞIĞINDA İNSANLIĞA MODEL GENÇLER
Hayatın en etkili dönemidir gençlik. İnsanın kişiliğinin oluştuğu, gelecekteki duruşunun belirlendiği, etkili kararların alındığı, büyük liderlerin doğduğu, güçlü desteklerin sunulduğu bir çağdır. Peygamberimize destek olanlar arasında birçok genç vardı. Ashap da İslam’ın en heybetli ilk genç neslini oluşturmuştur.
İhtiyarlamış vicdanı uyuyan küremiz, gücünü Kitab’ından alan, hakikat iştiyakına sahip, toplumun yüreğine yerleşebilecek ve onları dönüştürebilecek idealist genç bir nesille uyanacaktır. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, peygamberlerle onların genç yardımcılarını insanlığa model gösterir.
Gece karanlıklara yenilmeyen (En’âm, 6/76.), “Rabbim bu mudur?” (En’âm, 6/77.) derken araştıran, “Ben batanları sevmem.” diyerek farkındalık oluşturan, kulluk bilincini kuvvetlendirecekler üzerinde uzun uzun tefekkür eden, sonrasında “Ben yüzümü tamamen gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim.” (En’am, 6/79.) teslimiyetiyle mesaj veren, toplumunu, batıl inanç sistemlerini sorgulamaya davet eden İbrahimî gençlerden Kitab-ı Kerim övgüyle bahseder.
Küfrün belini kırmaya putları kırmakla başlayan (İbrahim, 21/58.), yalnızca tek olana yakaran, Rahman’ın ateşler içerisinde yakmadığı, vakarlı ve mütevekkil İbrahim’i (Enbiya, 21/69.), çağın yangınlarında tutuşmamaları için gençlere üsve kabul eder.
Babasını uyararak “Sen putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini apaçık bir yanlışlıkta görüyorum.” (En’âm 6/74.) sözleriyle kavmine direnen civanmert İbrahim, eviremeyince kavmini, çevirmiş kıblesini babadan, diyardan öte, sevdasına sevdiklerini terk ederek göçüvermiş uzak diyarlara. Allah’a hicret edeni (Saffat, 37/99.) halil kabul eden Allah (Nisa, 4/125.), son derece ağırbaşlı, insanlara karşı yumuşak huylu (Tevbe, 9/114.) misafirperver (Zariyât, 51/24.) ve dürüst (Meryem, 19/41.) olan genç İbrahim’i “dost” edinmiş, davasına ödediği bedel için, bedel ödeyenlere her yönüyle numune göstermiştir Kitab’ında. (Mümtehine, 60/6.)
Kendisine bir ümmet bulamayınca Hz. İbrahim, kendisine ümmet olsun diye ister Rabbinden “salihlerden bir evlat”. (Saffat, 37/100.) Elbet kabul eder Rabbi ve Hz. İbrahim’e “yumuşak huylu” (Saffat, 37/101.) Hz. İsmail’i armağan eder. Yetmez, “sonraki kuşaklar için iyi bir ün” de bırakır.” (Saffat, 37/108.)
İman etmek imtihan olmaya engel değil ya! Genci de yaşlısı da imtihana tabi. Başlar genç İsmail’in imtihanı. Hz. İbrahim ve İsmail’in hikâyesi, aslında bir baba ve genç oğlunun tevhit sınavı başarısının öyküsüdür. Tam büyümeye başlamıştır ki İsmail, babası Hz. İbrahim: “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı görüyorum! Ne dersin?” der. “Babacığım, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat, 37/102.) karşılığını verir İsmail. İbrahimce sadık, dost bir babaya, İsmailce teslimiyetin sahibi bir evlat bağışlamıştır Rabb’i. Kur’an imtihanla karşılaşınca, İbrahimce yanlışa direnmeyi, Allah’a verdiği söze sadık kalabilmeyi, İsmailce emrine teslim olabilenlerden olmayı salık verir ve onları “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözlerde duran nice erler vardır.” (Ahzab, 33/23.) sözleriyle över.
Genç İsmail babasıyla Kâbe’nin imarına başlar. Hem inşa hem tezyin düşmüştür hisselerine. Çıraklık yaparken Hz. İbrahim’e, ustalaşır da Hz. İsmail. Birlikte dua ederler: “Rabbim, bizden kabul buyur!” (Bakara, 2/127.) yoksa yalnız yorgunluk kalır diye. Kâbe’nin temeline taşıdıkları taşı, şeytana da atmışlardır baba ve oğul. (Taberi, Camiu’l-Beyan, XXI, 80-81.) Böylelikle Yüce Kitap, Hz. İsmail gibi camiye taşıdığı taşları yerince şeytana fırlatabilen, gerektiğinde Habibu’n-Neccar gibi taşlanabilen ama her durumda insanlığı “Keşke kavmim bilebilseydi!” diye uyarabilen (Yasin, 36/26.) yiğit gençleri, bizlere örnek gösterir.
Öte yandan Hz. Âdem ile Nuh’un kaybeden evlatlarının hikâyesini de taşır bizlere. Biri kıskandığı için kardeşini, kaybetmiştir imtihanını. (Bakara, 2/27.) Diğeri Allah’a sığınmak yerine tercih ettiği için dağları, boğulmuştur bataklıklarda. (Hûd, 11/43.) Kur’an’ı Kerim, Nuh’un oğlu misali gemiyi görmezden gelerek dağa sığınanı ve kıskandığı için kardeşini kuyunun karnında terk edenleri değil Yakupların özlediği, darda Allah’ı unutmayan, varda yolunu kaybetmeyen, çağın bataklıklarında boğulmayan Yusuf modelli gençleri takdir eder.
Kur’an’a göre iffet, kadına yakıştığı kadar erkeğe de yakışmaktadır. Bundan ötürüdür ki, Allah’tan çekinen Hz. Yusuf’un (Yusuf, 12/24.) kıssasını sure yapmıştır başlı başına. Allah’ı önceleyen, ikramı olan güzelliğini verenin rızası dışında kullanmayan, onun emirlerini çiğnemek yerine karşısındakinin meşru olmayan isteklerini çiğnemeyi tercih eden, günaha koşarken değil günahtan kaçarken sırtından hançerlenen, yoldan çıkmayan, çıkarmayan, zinaya zindanı tercih eden, tercih ettiği zindanı medreseye, dünyevi cezasını uhrevî mükâfata dönüştürebilen iffet abidesini, çağın Yusuflarına örnek gösterir. Elindeki telefonunda önüne çıkan haramları görmemek için sayfasını kapatan, izlediği televizyonun kanalını değiştiren, gözünü gönlünü çirkinliklerden çeviren, yüzünü ona dönen, kendisine gösterdiği özen kadar onun emirlerini yerine getirmeye özen gösteren çağın delikanlılarına örnek olarak taşır.
Hazinenin başında hazineden aşırmayan (Yusuf, 12/55.), imkânda şaşırmayan, imtihanda kaybetmeyen, güçsüzken duayı, güçlü iken affı önceleyen Hz. Yusuf’u (Yusuf, 12/92.), karındaşını ve mümin kardeşini affedemeyen Yusufçuklara örnek gösterir.
İffet sahibi genç delikanlılara öncülük eden Hz. Yusuf’tan bahseden Kur’an, genç kadınlara örnek, abide Hz. Meryem’i de övgüyle anar. (Âl-i İmran, 3/37.) Adayan anasının duasına fiilî karşılık adanmış Meryem, daha gençken Rabb’inin ikramına mazhar (Âl-i İmran, 3/37.), akabinde imtihanına muhatap olmuş (Meryem, 19/13.), sonunda ak pak olarak geçebilmeyi başarmış genç bir kadındır. Allah’ın beytine daha bebek iken alınmamakla başlayan imtihanı hayatı boyunca sürüvermiştir. Bakımını üstlenmek, kalem yarışlarına girişen ilim erbabı arasından eniştesi Zekeriya’da kalmıştır. (Âl-i İmran, 3/44.) Kadının mabede, okula istenmediği bir çağın insanına inat Allah onu evine almış, dersini mihrapta alan Hz. Meryem’le insanlığa ders vermiştir.
Kötü sıfatlarla anılmaktansa “unutulmayı” (Meryem, 19/23.) yeğleyen iffet ve abideliğin öncüsü Hz. Meryem’i, çağın genç kadınlarına en muhteşem imtisal olarak göstermiştir, Yüce Kitap. O, kimsenin bulunmadığı mekânda kendisine yaklaşandan uzaklaşarak: “Senden, Rahman’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen bana yaklaşma” diyecek erdemi gösteren, saldırgan kavmine “susarak” (Meryem, 19/26.) en güzel karşılığı veren, kendisini beşikteki yavrusunun savunduğu (Meryem, 19/30.) yürekli, imanlı bir genç kadındır. (Meryem, 19/18.)
Kur’an-ı Kerim erkeğin öncelendiği kadının ötelendiği dönemlerde, bir kadından hem de erkek eli değmeden bir erkek dünyaya getirmiş, erkek ya da kadın olmanın değil, Allah katında ancak kulluğun değer bulduğunu genç kadın Meryem eliyle haykırmıştır. Kitap, Hz. Meryem gibi iffetiyle abideleşen, hayâsıyla hayatını bütünleştiren, Rabbi istediği için örtünen, rükû edenlerle rükû eden (Âl-i İmran, 3/43.), camide, okulda eğitilen, toplumda değer üretebilen seçkin genç kadınları takdir eder.
Kadın olmadan yaratılan Hz. Âdem gibi erkek olmadan yaratılan Meryem oğlu İsa da ulü’l-azm peygamberlerin gençlerindendi. Kelamullah (Nisa, 4/171.) olan, Ruhu’l-Kuds ile desteklenen (Bakara, 2/253.), kavmine gökten sofra indirilen (Maide, 5/114.) Hz. İsa’yı, öldürmek isteyenlere karşı da Allah korumuştu. (Nisa, 4/157.)
Hz. Meryem’in abideliğine hayran olan Hz. Zekeriya’nın duasına karşılık (Âl-i İmran, 3/38.) “efendi, zahit ve nefsine hakim” Hz. Yahya’yı (Âl-i İmran, 3/39.) müjdelemiş ve ona “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl!” (Meryem, 19/12.) demiştir Rahman. Kitabı kuvvetle kavrayan Yahya, kitabından asla vaz geçmemiş lakin serden geçmiş, canını verene can vererek genç yaşta şehadete koşmuş ve Allah’ın selamına mazhar olmuştur. “Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selâm olsun!” (Meryem, 19/15.)
Kavminin günahını terk eden, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra öylesine muhtacım ki…” (Kasas, 28/24.) diye yakaran genç Musa’ya, kavminin günahından ırak duran Hz. Şuayb’ın iffetli kızını (Kasas, 28/23.) armağan eden Allah, iffetlinin ancak iffetliye uygun olabileceğini belirtiyordu. (Nûr, 24/3.) Hz. Musa’ya genç bir kuşaktan başkası da iman etmemişti. (Yûnus, 10/83.) Daha sonra yola koyulduğu da bir genç delikanlı idi. (Kehf, 18/60.) Genç peygambere genç arkadaş veren Allah, genç kuşaktan ümit vardı elhamdülillah. Yüce Kitap, Hz. Musa gibi Harun arayan bir kardeş, Hz. Harun gibi hakkın yoluna yardımcı bir yoldaş olan gençliğe özlem duyar.
Abid gençlerin anısını da yâd etmişti Kur’an. Hakikatleri krallarına haykıran, tevhit mücadelesi uğruna mağarada yaşamayı tercih eden delikanlılar sonunda: “Rabbimiz, bize katından bir rahmet ver ve bize şu işimizden bir çıkış yolu hazırla!” diye yardımı, yalnız Rablerinden istemişlerdi. (Kehf, 18/10.) Kavimlerinin yanlışları kulaklarını yaralayanları, Rableri kulaklarına ağırlık koyarak dinlendirmişti. (Kehf, 18/11.) Birkaç genç yiğit sıfatını Allah’tan alan birkaç genç, (Kehf, 18/12.) yıllar sonra uyandıklarında, kendilerini mağarada unutmayanı unutmamışlar ve “Rabb’imiz, göklerin ve yerin Rabb’idir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz.” diye haykırmışlardı. (Kehf, 18/14.) Çağın kokuşmuşluklarından inzivaya çekilebilen delikanlıları işte böyle takdir eder Kur’an.
Ve Hz. Lokman’ın genç evladına hitabıyla ümmetin evlatlarına nasihatte bulunur Kur’an. O “Yavrucuğum!” diye başlamıştı içten ve samimi: “Allah’a ortak koşma, çünkü ortak koşmak, büyük bir zulümdür. Anne babana iyi davranmayı ihmal etme. Yavrum, yaptığın iyilik veya kötülük, hardal dânesi ağırlığınca bir şey de olsa, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah’ın bilgisi her gizli ve ince şeye ulaşır. O, her şeyi haber alır. Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir. İnsanlara yanağını bükme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenip övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde ölçülü hareket et, sesini de çok yükseltme.” (Lokman, 31/13-19.)
Allah’ın son elçisi de gençlerin eğitimine aynı özeni göstermiş, onlarla ayrı ayrı ilgilenmiş, mescidinin yanı başındaki Suffe’de nice delikanlıya dinini öğretmiştir. “Delikanlı! Sana bazı sözler öğreteceğim: Allah’ın hakkını koru ki Allah da seni korusun. Allah’ın hakkını gözet ki O’nu hep yanında bulasın. Bir şey isteyeceğinde Allah’tan iste. Yardım dileyeceğinde Allah’tan yardım dile. Şunu bilmelisin ki bütün toplum bir konuda senin yararına bir şey yapmak için bir araya gelse ancak Allah yazmışsa sana destek verebilirler. Yine sana zarar vermek için bir araya gelseler ancak Allah yazmışsa sana zarar verebilirler. Zira kalemler kaldırılmış, sayfalar kurumuştur.” (Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame, 59.) şeklinde onlara hatırlatmada bulunmuştur.
Ayrıca Hz. Nebi “Huşu duyan gençler, rükû eden yaşlılar, emzikli bebekler ve otlayan hayvanlar olmasaydı mutlaka başımıza azap yağardı.” (Ebû Ya’la, Müsned, XI, 287.) sözleriyle iffetini koruyan, sorumluluğunun bilincinde istikamet eri olan gençleri ilahî azabın karşısındaki engeller olarak tanıtmıştır.
“Hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Rabb’inin arşının gölgesinde barındırılacaklar arasında, Rabbine kulluk ederek tertemiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genci” (Buhari, Ezan 36.) sayması ona verilen değeri göstermesi açısından önem arz etmektedir.
Hz. Yakup gibi özlediğimiz Yusuflara ulaşmak için Hz. Hacer gibi yürekli olmak ve İsmaillerin yok olmaması için var gücümüzle koşmak zorundayız.
Hz. Muhammed’e iman edenlerin öncülerinin gençler olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Ashabını yıldızlar olarak niteleyen Allah’ın elçisinin yıldızlarından olmaya aday, yıldız yürekli genç dimağlara selam.
İsmail Çiçek | Ordu İl Müftüsü