Mahremiyeti Yitirmek Mahrumiyettir

Mahremiyeti Yitirmek Mahrumiyettir

TDK Türkçe Sözlük’te medya “iletişim ortamı, iletişim araçları, kitle iletişim araçlarının tümü” olarak tanımlanır. Medya; haber ve bilgi üreten gazete, radyo, TV, internet gibi tüm araçları kapsar. Yani, medya denildiğinde genel olarak tüm kitle iletişim araçları akla gelmektedir. Genel kanaate göre medyanın asıl amacı, çevrede ve dünyada olup bitenlerin bilinmesine olanak sağlamak, insanların sosyalleşmesi, eğlenmesi, bilgilenmesi ve eğitilmesine yardımcıolmaktır. Koca bir dünyada yaşıyor olsak da kaçınılmaz bir gerçek var ki o da sosyal medya sayesinde dünyanın küçüldüğüdür. Sosyal medya sayesinde vuku bulan olaylar daha çabuk duyuluyor, kısa bir zaman diliminde daha çok kişi haberleşebiliyor.

Ancak şu bir gerçek ki olgular tek başına tamamen iyi veya kötü olarak değerlendirilemez. Bir şeyin iyi ve doğru yanları olduğu gibi aksi tarafının veya taraflarının da olduğu unutulmamalıdır. Sosyal medya denilen alan için debu durum söz konusudur. Medya, görev ve sorumluluklarını yerine getirirken toplumsal değerleri yani ahlaki normları çoğu zaman göz ardı etmekte ve toplumsal değerlerin içinin boşaltılmasına da sebep olmaktadır.

Özellikle son 15 yıl içinde sosyal medya ağlarında çok hızlı yol katedildi. Artık insanların büyük çoğunluğu evlerinden daha çok sosyal medya ağlarında yaşamaya başladı. Ne giydiğimiz, ne yediğimiz, nerde gezdiğimiz, kiminle veya nerede olduğumuz, acılarımız, sevinçlerimiz, evliliklerimiz, doğumlarımız, ölümlerimiz yani hayata dair genel veya mahrem dediğimiz ne varsa her şeyin rahatlıkla ve düşünmeden paylaşıldığı ağlara dönüştü. İnsanların yüz yüze söylemekten hayâ edeceği ifadeler, karşılıklı hakaret içerikli sözler, küfürler çok daha rahat bir şekilde sosyal medya üzerinden söylenir oldu. Özellikle müstear isimlerin arkasına saklanmanın sahte özgüveniyle, bilinçaltında saklı kalan düşünceler çok rahat bir şekilde ifade edilmeye başlandı. Sosyal medyada hakikatten daha çok sanal fikirler, objektif olmaktan daha kurgulanmış hayali içtenlikler önemsenir oldu. Böylece sosyal medya sayesinde yeni bir dil, yeni bir iletişim biçimi ortaya çıktı, yeni bir jargon oluştu.

Sosyal medya kullanımının artışı bazı tartışmaları da beraberinde getirdi. Sosyal medya bağımlılığı bir hastalık mı yoksa değil mi? Dünya genelinde tıbbi açıdan bir hastalık olarak kabul edilmese de aslında uzmanların çoğunluğu hastalık boyutuna işaret etmektedir. Psikiyatrist Nevzat Tarhan interneti yani sosyal medyayı aşırı kullanan insanın beyninde madde bağımlılığına benzer narkotik bir etki olduğunun altını çizer. Ve aşırı internet ilgisinin beyinde oluşturduğu zararla, kokain ve eroinin beyne verdiği zararın aynı düzeyde olduğunu belirtir. Beynin ödül ve ceza sistemi bozulur, böylece düşünme/muhakeme yetisini kaybeder. Dolayısıyla kişi sosyal medya ağlarından birisiyle irtibata geçmediği zaman mutsuz olur ve agresifleşir.

Psikiyatrist Kemal Sayar ise bir röportajında insanların yalnızlığını veya özgüven eksikliğini gidermek için sosyal ağları kullandığını ve bunun içinde yorumlarını, düşüncelerini diğer insanların beğenisine sunduğunu ifade ediyor. Sayar, bu durumun özgüven gelişmesi yerine, insanlarda özgüven eksikliğinin artmasına ve benmerkezci, narsist kişiliklerin oluşmasına yol açtığının altını çizmektedir. Çünkü kişi bu ağlarda kendisini sürekli bir ilgi odağı haline getirir. Ve dolayısıyla kapitalist mantık içerisinde aslında kendini pazarlama mantığını derinleştirir. Hatta sosyal medyada beğeni odağı olmak bazen insanlara hak etmediği temelsiz bir yükselmeyi de beraberinde getirir.

Arkadaşlıkların yüzeysel olduğu bir ortamda elbette doğru iletişimin sağlanması mümkün değildir. Çünkü sanal ortamdaki ilişkiler elinizin altında bir tuşla belirlenmektedir. Bir tuşu tıklayarak arkadaş olabildiğiniz gibi, aynı tuşa basarak insanlarla saniye içinde arkadaşlığınızı bitirebiliyorsunuz. Sosyal bir varlık olan insan yapısı gereği de bu sosyal ihtiyacını en kalıcı olarak yüz yüze yapacağı diyaloglarla, karşılıklı jest ve mimiklerle, ses tonunun iniş çıkışlarıyla giderebilmektedir. Sadece rakamların, harflerin, fotoğrafların, simgelerin olduğu bir iletişim ağının kalıcı ve güçlü olması zaten fıtrat gereği mümkün değildir.

Sosyal medya mahremiyet algısını da sarsmaktadır. Zira sosyal medyanın bir gerçeği de orda yazdığınız ve yüklediğiniz bir görüntüyü silseniz bile aslında onun tamamen silinmiyor olmasıdır. Dolayısıyla da mahremiyet açısından oldukça riskli bir alandır. Bu ve diğer özel nedenlerle olsa gerek yapılan araştırmalar her beş çiften birinin internet üzerinden tanıştığını ve her beş boşanmadan birinin sebebinin de yine Facebook olduğunu söylüyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 20 Mayıs 2016 tarihli Cuma hutbesinde, sosyal medyanın aile yapısına zarar verdiği konusu ele alınmıştır. “Mahremiyeti Yitirmek Mahrumiyettir!” başlıklı hutbede sosyal medya konusunda topluma ‘uyarılarda’ bulunulmuştur. Sanal dünyanın mahremiyete zarar verdiğinin anlatıldığı hutbede, iffet ve hayânın İslam ahlakının vazgeçilmez iki değeri olduğunun altı çizilmiştir. Diyanetin hutbesinde önemli olan vurgulardan biriside toplumda iffet ve ahlak kavramlarının sadece kadınlara mahsus bir kavram olmadığıydı. Sosyal medyadaki mahremiyet zedelenmesinin kadın-erkek herkesi bağladığı belirtilerek, “İffetsizlik ve hayâsızlık, kadını ne kadar aşağıların aşağısına çekiyorsa erkeği de o derece alçaltmaktadır.” vurgusu, gerçeğin tespitinde adaleti öne çıkartıyordu.

Hutbede sosyal medyanın olumsuzlukları ile ilgili zaman zaman hepimizin dile getirdiği şu ifadelere yer verilmişti:

– Aile mahremiyeti ihlal ve ifşa edildiğinde toplumda büyük kötülükler, bozulmalar ortaya çıkar.

– Kitle iletişim araçları ve sosyal medyanın sınır tanımaksızın ve ölçüsüzce mahremiyeti hiçe sayarak kullanımı, kişisel, ailevi ve toplumsal birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle ailemizi, yavrularımızı, gençlerimizi bütün bu kötülüklerden koruyacak bir merhamet ve mahremiyet eğitimine ihtiyacımız var. Bugün, çocuklarımızı her geçen gün hakikat dünyasından koparıp sanal dünyaya mahkûm eden bu gidişata karşı bilinçlendirmeye çok ihtiyacımız var. Ailenin temelini oluşturan muhabbet, merhamet, sevgi, sadakat ve mahremiyet gibi değerleri korumak ve gelecek nesillere aktarmak hususunda hepimize düşen büyük görevler ve sorumluluklar var. Yüce Rabbimiz, bizleri sorumluluklarının bilincinde olan kullarından eylesin.

Sosyal medya çığırtkanlığı bunlarla da kalmıyor. Öyle kiLady Gaga, JustinBieber ve Katty Perry’nin Almanya, Türkiye, Güney Afrika, Kanada, Arjantin ve Mısır’ın nüfuslarından daha fazla takipçisi var. Hatta belki inandırıcı gelmeyecek ama Mısır’da bebeklerine, Twitter ve Facebook adını koyan ebeveynler dahi var.

Bunların her biri sosyal medya ağlarını kullanırken ne kadar temkinli olmamız gerektiğinin çok basit bir göstergesidir. Teknoloji çağında teknolojinin nimetlerinden uzak durmak mümkün değil elbette. Ama şu soruyu kendimize sıkça sormak gerekir: Teknolojiye evet ama nereye kadar ve nasıl?

Teknoloji çağında teknolojinin nimetlerinden uzak durmak mümkün değil elbette. Ama şu soruyu kendimize sıkça sormak gerekir: Rabbimiz Nur Suresi 58. ayetinde “… Henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler…” şeklindeki ifadeyle evlerimizin içine dahi bir mahremiyet getirmişken nasıl oluyor da tüm dünyayla bu kadar rahat paylaşabiliyoruz?

Evimizin penceresini perdeyle örtüp, kapılarımızı kilitlerken; evin içindeki başka bir ekrandan bütün dünyaya mahremiyetimizi sergiliyor olmamız büyük bir çelişki değil mi?

 

Haksöz Dergisi Sayı: 313 – Nisan 2017

Kaynak: Mahremiyeti Yitirmek Mahrumiyettir – Zehra Ç. Türkmen

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir