Musibet ve Afetlerin Bize Anlattıkları

MUSİBET VE AFETLERİN BİZE ANLATTIKLARI

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَمْدُ ِلله  اَلْحَمْدُ ِلله اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ

وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصحَابِهِ اَجْمَعِينَ

 

Hamd, âlemlerin Rabbi, her şeyin Maliki, hayrı ve şerri kudret elinde tutan Allah’a mahsustur.

Salat-u selam bizlere kâinatta olan her şeyin Allah’ın ilmi, iradesi ve takdiri ile olduğunu bildiren âlemlere rahmet Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, tertemiz ailesine, seçkin nesil olan ashabına ve kıyamete kadar onlara hayır üzere tabi olanlara olsun.

Son dönemlerde genel olarak dünyanın, özel olarak yaşadığımız memleketin gündemini meşgul eden salgın ile alakalı olarak bazı hususlara dikkat çekmek gayesiyle bu satırlar kaleme alındı. Ümit ederiz ki Müslümanın özel olarak bu afete karşı, genel olarak bütün afet ve belalara karşı Efendimizin sünnetine münasip bir tavır alma ve emrettiği tedbirleri yerine getirme konusunda yardımcı olsun. Meseleyi birkaç başlık altında kısaca ele almaya çalışacağız.

  1. Kâinatta Olan Büyük Küçük Her Şey Allah’ın Kaderi İledir.

Müslümanın, imanını, üzerine inşa ettiği 6 esastan biri kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna imandır. Kadere iman, kâinatın hepsinde en küçüğünden en büyüğüne kadar meydana gelen her olayın Allahu Teâlâ tarafından takdir edilmiş olduğuna, onun takdirine engel olacak, değiştirecek, hafifletecek yahut artıracak herhangi bir kuvvetin bulunmadığına iman etmektir.

اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ﴿﴾

“Şüphesiz biz her şeyi bir kader ile yarattık.” (Kamer, 49)

Bununla beraber Allahu Teâlâ’nın her takdirinin beliğ bir hikmeti haiz olduğunu bilmek ve ikrar etmek gerekir. Zira Allahu Teâlâ Ahkamu’l Hakim’dir.

Allahu Teâlâ buyuruyor ki;

مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ ﴿٢٢﴾

لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ ﴿٢٣﴾

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır. Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz, (Allah’ın) size verdiği nimetlerle şımarmayasınız.” (Hadid, 22-23)

“Elinizden çıkana” yani dünya nimetlerinden kaybettiklerinize üzülmemeniz… “Verdiği nimetlerle şımarmayasınız” yani elinizde bulunan dünya nimetleri ile şımarmamanız için…

Bilesiniz ki bunlar her an elinizden çıkabilir zira her şeyin gerçek maliki Allah’tır.

  1. Allah’ın Azameti, Büyüklüğü;

Görülmesi gereken hususlardan biri Allahu Teâlâ’nın ne derece azim ne derece büyük olduğudur. Müslümanın, itikadını, üzerine bina ettiği temel esaslardan biri Allah’ın isim ve sıfatlarına iman, bu isim ve sıfatların tecelliyatı ile Rabbini tanımasıdır. Zira Allah’ın zatını “olduğu hal üzere” idrak etmek imkânsızdır. Allahu Teâlâ bizlere bunun imkânsızlığını şu iki ayet ile haber verir;

لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ ﴿١٠٣﴾

“Gözler O’nu idrak edemez, hâlbuki O gözleri idrak eder. O en ince şeyleri bilir ve her şeyden haberdardır.” (En’am, 103)

فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً وَمِنَ الْاَنْعَامِ اَزْوَاجاًۚ يَذْرَؤُ۬كُمْ ف۪يهِۜ لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ ﴿١١﴾

“Gökleri ve yeri yaratan O’dur. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da çiftler yarattı. Bu şekilde çoğalmanızı sağlamaktadır. O’na benzer hiçbir şey yoktur. O her şeyi işitir, her şeyi görür.” (Şura, 11)

Bununla beraber bizi, isim ve sıfatlarının tecelliyatı ile kendisini tanımaya inşaat etmiştir. Buyuruyor ki;

وَلِلّٰهِ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى فَادْعُوهُ بِهَاۖ وَذَرُوا الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اَسْمَٓائِه۪ۜ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿١٨٠﴾

“En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin, O’nun isimleri hakkında doğru inançtan sapanları kendi başlarına bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekecekler!” (A’raf, 180)

قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ اَياًّ مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً ﴿١١٠﴾

“De ki: “İster Allah diyerek, ister Rahmân diyerek yakarın; hangisiyle yakarırsanız olur, çünkü bütün güzel isimler O’na mahsustur.” Namazında niyazında sesini fazla yükseltme, fazla da kısma, ikisinin arasında bir yol tut.” (İsra, 110)

Yüce Mevla, Hallak, Kahhar sıfatlarının tecellisi olan gözle görülmeyecek derecede yaratmış olduğu bir mahlûk ile bütün dünyayı, aciz bırakmıştır. Ne uydular ne radarlar ne sınırlar ne ordular ne gizli örgütler bu mahlûkun dünyada yayılmasına, memleketleri işgaline engel olabilmektedir.

Bu da Allah’ın azametinin, kudretinin zorbaları kahreden olduğunun alametlerindendir.

Yüce Mevla’dan bizlere afiyet ihsan etmesini, en tez zamanda bu belayı yarattığı gibi ilacını yaratmasını ve insanları buna irşad etmesini niyaz ediyoruz.

Diğer yönden yüce Mevla’nın azametini bu tür tecelliyat ile bilen Müslümanın daha çok Rabbine yönelmesine, afiyetine sığınmasına, gafletten uyanmasına, sonsuz rahmetini bulmasına vesile olur. Zira Allah Erhamu’r Rahiminin’dir.

  1. Sükûneti Korumak, Tedirgin Olmamak

Kadere imanı böyle olan bir Müslümanın bundan sonra artık korkmasına, tedirgin olmasına, panik yapmasına yer yoktur. Zira gelene kimsenin mâni olamayacağını, gelmeyecek olanı da kimsenin getiremeyeceğini bilir. Dolayısıyla kendini, medya vs. üzerinden, Allah’ın kaderini tamamen göz ardı eden yaygaralardan uzak tutmalıdır. Tabi ki bunu, tedbirleri almakta herhangi bir ihtimalde bulunmadan yapmalıdır. Sebeplere sarılmak kadere imana halel getirmez. Şiar, Hz. Ömer radıyallahu anh’ın şu sözü olmalıdır.

“Allah’ın kaderinden, O’nun bir başka kaderine kaçıyoruz.”

Ayrıca bu salgın, biyolojik bir savaş mı, terör mü, hastalıklarla dünyaya yeni bir düzen vermek mi? Müslüman bu tür boş, faydasız meşguliyetlerle zamanını heder etmemelidir. Kâinatın maliki Allah’tır. Her şey O’nun ilmi, iradesi ve takdiri ile olur. Planlar kuranlar sadece Allah’ın kaderinin gerçekleşmesinin araçlarıdır. Bu konuda İmam M. Mütevelli eş-Şa’raud’e kulak verelim: “Kafir, senin hakkında Allah’ın kaderini gerçekleştirme vesilesi olmaktan başka ne yapabilir.”  

  1. Sebepler Kaidesi

İslam inanç sistemini ele alan itikat kitaplarında bu hususla alakalı şöyle temel bir kural vardır:

“Sebeplerin mutlak kudrete sahip olduğuna inanmak şirk, sebeplere sarılmayı ihmal etmek ise masiyettir.”

Bilmeliyiz ki, Allahu Teâlâ dünyada cereyan eden olayları bizim baktığımız noktadan birtakım fiziki kanunlar üzerine bina etmiştir. Ancak böyle olsa da hiçbir şey Allah’ın iradesi, ilmi ve hikmeti haricinde cereyan etmez. Sebebi yaratan, o sebebin sonucunu yaratan elbette ki o sebebi iptal etmeye, aynı sebepten farklı bir sonuç çıkarmaya kadirdir.

Bu salgın (bulaşıcı hastalık) üzerinden meseleye iki temel bakış açısı vardır.

  1. Kader yönünden bakış

Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. Allah’ın yaratması, takdiri olmadan hiçbir şey başka bir şeye ne zarar ne de fayda verir.

Allahu Teâlâ buyuruyor ki:

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ ﴿٣٨﴾

“Gerçek şu ki onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, tereddüt etmeden “Allah” derler. De ki: “O halde söyler misiniz, Allah’ı bırakıp da taptığınız şu şeyler, Allah bana bir zarar vermek istese, O’nun vereceği zararı önleyebilirler mi? Yahut O bana bir rahmet dilese, onun rahmetini durdurabilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter! Hakkıyla tevekkül edenler yalnız O’na güvenip dayanırlar.”” (Zümer, 38)

مَا يَفْتَحِ اللّٰهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَاۚ وَمَا يُمْسِكْۙ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿٢﴾

“Allah’ın insanlar için açtığı rahmeti kısabilecek yoktur, O’nun kıstığını da O’ndan başkası açamaz. Mutlak izzet ve derin hikmet sahibi de O’dur.” (Fatır, 2)

وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَـهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ ﴿١٠٧﴾

“Allah sana bir zarar verecek olursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. O senin hakkında bir iyilik dilerse O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine nasip eder. Bağışlayan ve esirgeyen O’dur.” (Yunus, 107)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de İbni Abbas’ın rivayet ettiği hadiste şöyle buyuruyor;

“Şunu da bil ki, bütün insanlar bir hususta sana fayda vermek için bir araya gelseler, sana yalnız Allah’ın senin için yazdığı kadar bir fayda verirler. Zarar vermek için de bir araya gelseler yalnız Allah’ın senin üzerine yazdığı kadar zarar verebilirler. Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurumuştur.” (Ahmed 1/293 No 2669, 2763, 2804, Tirmizi 2635)

  1. Şeri yönden bakış

Bu da bizim sebeplere müracaat etmemiz gerektiğini bildirir. Bu tür salgınların yaşanması halinde önerilen tedbirlere harfiyen uymak aynı zamanda şeriatın emrine uymaktır.

Rasûlullah şöyle buyurmaktadır;

“Aslandan kaçtığın gibi cüzzamlı olandan kaç, sakın.” (Buharî, Tıb, 19)

Yine buyuruyor ki;

“Develeri hastalıklı olan (uyuza tutulmuş) biri develerini, develeri sağlıklı olan birinin develerinin içine katmasın.” (Buhari, Tıb 53; Müslim, Selâm 102; İbni Mace, Tıb, 3541)

“Eğer vebanın bir memlekette çıktığını duyarsanız oraya gitmeyin, sizin bulunduğunuz bir memlekette zuhur ederse kaçmak maksadıyla oradan çıkmayın.” (Buhari, Tıb 30; Müslim, Selâm 100)

Bununla beraber ayeti kerimeler ve hadisi şerifler ışığında baktığımızda inen her musibetin masiyetlerden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Allahu Teâlâ buyuruyor ki:

وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ ﴿٣٠﴾

“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şura, 30)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmaktadır;

“Bir toplumda fahşa artık alenen işlenecek şekilde ortaya çıkacak olursa muhakkak o kavim içinde vebası ve de kendilerinden önceki kavimlerde olmayan hastalıklar baş gösterir.” (İbni Mace)

Meseleye bu taraftan bakarken şunu göz ardı etmemeliyiz; bela nazil olduğunda umumi olarak nazil olur. Bundan salih olan insanlar da azade değildir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e “Aramızda salihler olduğu halde helak olur muyuz?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur; “Evet öyle. Şayet içinizde fahşa, münker yayılacak olursa…” (Buhârî, Fiten 4, 28, Menâkıb 25, Enbiyâ 7; Müslim, Fiten 1, H. no: 2880, Tirmizî, Fiten 21, 23; İbn Mâce, Fiten 9; Muvattâ, Kelâm 22; Ahmed bin Hanbel, 6/428, 429)

Ayrıca Müslüman olmak kendini salih görmek, elinde Allah katından bir beraat olduğu hissine kapılma şımarıklığı vermemelidir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dahi Allah’ın azabına maruz kalmaktan endişe duyduğunu unutmayalım.

Hazreti Aişe radıyallahu anha anlatıyor:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gökte yağmur yüklü olduğu zannedilen bir bulut gördüğünde gider-gelir, girer-çıkardı. Yüzü rengi değişirdi. Yağmurunu bırakınca yüzünü sürur kaplardı. Aişe radıyallahu anha bunu sorunca Rasûlullah şöyle buyurdu: “Nereden bileyim belki de Ad kavminin dediği gibidir…”

فَلَمَّا رَاَوْهُ عَارِضاً مُسْتَقْبِلَ اَوْدِيَتِهِمْۙ قَالُوا هٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَاۜ بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِه۪ۜ ر۪يحٌ ف۪يهَا عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ ﴿٢٤﴾

“Nihayet onu, vadilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgârdır!” (Ahkaf, 24)

Hal böyle olunca bizler, Allah’ın azabından korkmaya, Zât-ı Zülcelâl’den afiyet dilemeye çok çok daha muhtacız.

Beri tarafta dünyada yaşanan zulümlerin, katliamların, haksızlıkların, yıkımların etkisi altında meseleyi değerlendirirken sözümüzün kimlere ulaştığını göz önünde bulundurmalıyız. İnsanların duygularının inceliği bu dönemde “Gördünüz mü? Demek neymiş” gibi ifadeler kullanmak yerine Allah’a dönmeye, tövbe edip istiğfarda bulunmaya teşvik eden, davet eden, yumuşak ve hikmetten yana olunmalıdır. Sözü gerçekten bu cürümleri işleyen kimselere ulaşan varsa tabii ki bu uyarısını yapmaktan sakınmamalıdır.

  1. Tedbir

Bu afetin Allah’ın bir azabı, bir imtihanı olduğunu bilenler için her türlü maddi ve manevi tedbirlere riayet şeri bir mesuliyettir. Maddi tedbirler konusunda ilgili makamlar ve uzmanların yayınladığı kurallara riayet etmek gerekir. Zira işin ehli olanlar onlardır.

Diğer taraftan ve de üzerinde en çok durulması gereken husus manevi tedbirlere sımsıkı sarılmaktır. Bunlardan en önemlisi:

  1. Namaz:

Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَاسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ وَاِنَّهَا لَكَب۪يرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِع۪ينَۙ ﴿٤٥﴾

“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah’a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.” (Bakara, 45)

وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ ﴿٩٧﴾ فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ ﴿٩٨﴾

“Söyledikleri yüzünden canının sıkıldığını muhakkak ki biliyoruz. Ama sen Rabbini hamd ile tesbih et, secde edenlerden ol!” (Hicr, 97-98)

Huzeyfe bin Yeman’dan rivayet edildiğine göre dedi ki:

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in başına önemli bir olay (problem, musibet vb.) gelince hemen namaz kılardı. (Ebu Davud)

Şeyh Muhammed el-Hasan ed-Dedov derki: Kuşluk namazını kaçırmamaya özen gösterin. Böylece insanların zulmüne, kahrına ve de her türlü kötülüğe karşı Allah’ın kefaletinde (himayesinde) olursunuz. İkişer rekâttan, dört rekât şeklinde kılın. Kudsi hadiste şöyle buyrulmuştur: “Ey Âdemoğlu! Günün başında benim için dört rekât namaz kıl. Sonuna kadar seni himaye edeyim.” (Ebu Davud, Tirmizi, İmam Ahmed)

Ne dersin sen Allah’ın himayesindeyken başına ne gelebilir.

  1. Dua:

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ ﴿١٨٦﴾

“Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde duacının dileğine karşılık veririm. Şu halde benim davetime gelsinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulsunlar.” (Bakara, 186)

  1. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen duaları, zikirleri, tesbihatları yapmaya gayret etmek:

Bu hususta neredeyse her Müslümanın elinde, kütüphanesinde bu konuda telif edilmiş “Zadü’l Müslim”, “Hısnü’l Müslim” benzeri el kitapları mevcuttur. Bu zikirler rahmetin inmesine, belanın zevaline vesiledir.

İmam Şafii der ki

“Veba için tesbihat kadar faydalı bir şey görmedim.”

  1. Kur’an Tilâveti:

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً ﴿٨٢﴾

Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki, o mü’minler için bir şifa, bir rahmettir; zalimlerin ise sadece ziyanını arttırır.” (İsra, 82)

  1. Fatiha Suresi:

Fatiha suresinin bir adı da eş-Şafiye; şifa vesile olandır. Sık sık okunması mutlaka fayda verecektir.

  1. Sadaka Vermek

Belaların, hastalıkların define karşı en önemli vesilelerden biri de sadakadır.

Enes Bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sadakaları hemen vermeye gayret edin zira belalar, sadakanın önüne geçemez.” (Beyhaki, Enes radıyallahu anh’dan; Taberani el-Evsat’ta; Hz Ali radıyallahu anh’dan rivayet etmiştir. Heysemi, hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir.)

Rafi b. Hadic radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sadaka, kötülük getirecek yetmiş kapıyı kapatır.” (Taberani el-Kebir’de rivayet etmiş; İmam Suyuti sahih remzi ile aktarmış, Heysemi ise senedinde Hammad bin Şuayp vardır. Zayıf bir ravidir demiştir.

  1. Sıla-i Rahim

Akrabaları görüp gözetmek, onlarla olan bağı canlı tutmak, bazı dargınlıklar, kızgınlıklar varsa affeden olup ilk adımı atmak Allah’ın rahmetini mucip amellerdendir.

İnsanlar arasında meydana gelen salgın hastalıkların yayılması ve bulaşması durumunu göz önüne aldığımızda sıla-i rahim gibi bir rahmet vesilesini, telefon gibi birebirde zararın en az dokunacağı alternatif araçlar ile yapmak daha doğru olacaktır.

  1. Salat-u Selam Okumak

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salavat getirmek hayır kapılarının açılmasına, her türlü şer ve belanın define en büyük vesilelerdendir.

Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يماً ﴿٥٦﴾

“Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun.” (Ahzab, 56)

Ubey b. Kab radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Dedim ki: “Ey Allah’ın Resulü! Ben sana çokça salat-u selâm okuyorum. Duamın ne kadarını sana salat-u selam olarak yapayım?” Buyurdu ki: “Dilediğin kadar. Şayet daha fazla yaparsan senin için daha hayırlıdır.” Dedim ki yarısı. Buyurdu ki: “Dilediğin kadar. Şayet daha fazla yaparsan senin için daha hayırlıdır.” Dedim ki: “Üçte ikisi.” Buyurdu ki: “Dilediğin kadar. Şayet daha fazla yaparsan senin için daha hayırlıdır.” Dedim ki: “Bütün duamı sana salat-u selam şeklinde yapayım.” Buyurdu ki: “O zaman bütün ihtiyaçların hâsıl olur, dertlerin giderilir, günahında bağışlanır.” (Ahmed, Beyhaki rivayet etmiştir.)

Yüce Mevla’ya isimleri ve sıfatları ile tevessül ederek bu belayı bir an önce üzerimizden def etmesini, bizlere afiyetler nasip etmesini, belalara, afetlere sebep olan günah, masiyetleri terk etmeyi kolaylaştırmasını, yolundan çıkmış, uzaklaşmış olanlara hidayet nasip etmesini, bu memleketi vesair İslam beldelerini hatta âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberinin rahmet olması vesilesi ile bütün âlemi en yakın zamanda İslam dinine, hükümlerine, şeriatına teslim olmaya muvaffak kılmasını niyaz ediyoruz

وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

 

Hüseyin Nohut Hoca

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir