Her alanda en güzel bir model olan Allah Resulü’nün tebliğ ve beyan vazifesini ifa ettiği esnada, insanlarla iletişim kurmadaki becerisi şüphesiz önemlidir. On beş asır öncesinin şartlarında tek başına çıktığı bir davada çok kısa bir sürede on binleri etkileyen ve onlar üzerinde yaptırım gücü olan bir şahsiyetin iletişim becerileri ve bu arada beden dilini kullanımı, takdir edileceği gibi iletişim ve bu bilimin diğer dalları bakımından da araştırılması ve üzerinde çokça durulması gereken bir husustur. Bir tebliğci sıfatıyla Hz. Peygamberin, iletişimde çok etkin bir mesaj olan beden dilini nasıl kullandığı bugün bizim için daha bir önem kazanmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) her zaman çocuklarla iletişim halindeydi. Kendisiyle çocuklar arasında hiçbir hiyerarşi ve engel koymazdı. Çocukların çekinip ürkmelerine neden olabilecek her tutumdan kaçınır, onların teklifsizce yanaşıp konuşmalarını teşvik edip onlarla iletişim kurabilecek davranışlara yönelirdi. Aynı zamanda çok iyi bir dinleyici idi. Çocukları dinler, onların sözlerine kıymet verirdi.
Şüphesiz Hz. Peygamber (s.a.v)’in eğitim ve öğretimi kendi döneminin fiziki şartları, ihtiyaçları ve metotları çerçevesinde gerçekleştirmiştir. Öğretim mekânları, konular, metotlar, günümüzde bile on-yirmi yıl hatta daha kısa süre zarfında değişebilmektedir. Bu durumda Hz. Peygamber’in eğitim öğretim konusunda her zaman geçerliliğini koruyabilecek evrensel nitelikteki uygulamaları bizim için önemlidir.
- Çocukları çok severdi
Hz. Peygamber (s.a.v) çocukların sevgilisiydi; onları çok sever, sevgi ve şefkatini izhar ederdi. Çocuklarla arkadaş olur; seviyelerine, yaşlarına inmeyi çok iyi bilirdi. Çocukları sık sık bineğine alır, sevindirirdi. Yolda karşılaştığı her çocuğa mutlaka selam verir ve hal hatır sorardı. Zaman zaman onlara isim takar, şakalar yapardı. Enes (r.ah) “Hz. Peygamber (s.a.v) çocuklarla şakalaşmada insanların en ileri olanıdır” buyurmuştur.
Çocukları çok öper; “ Çocuklarınızı çok öpün; çünkü her öpücük için size cennette bir derece verilir…” (Ebu Davud) buyurarak sahabeyi de buna teşvik ederdi. Çocukları çiçeğe benzetir, torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i “İki reyhan’ım benim” diye severdi.
- Çocuklara değer verirdi
İnsan yaratılışı gereği, değer verdiği ve önemsediği şeyler karşısında daha hassas davranmaya meyillidir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in kız olsun erkek olsun çocukları önemsediğini ve onları değerli bulduğunu görmekteyiz. Bir hadisinde, “Eğer süt emen çocuklar, beli bükük yaşlılar, otlayan hayvanlar olmasaydı, üzerinize azap sel gibi inerdi” buyurarak, azab-ı ilahiye’ye engel unsurlardan ilkinin “sabiler” (süt emme çağındaki bebekler) olduğuna dikkat çekmiştir. O’nun çocuklarla olan bütün ilişkilerinde, çocukları önemsediği ve onlara değer verdiğini görüyoruz.
Peygamber Efendimiz (sav)’in hayatı insana önce insan olduğu için değer veren üstün şefkat örnekleriyle doludur. Ancak O’nun emsalsiz hayatında çocuğun daha özel, daha önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz.
- Çocuklarla şakalaşırdı
O, Allah’ın elçisi olması dolayısıyla ciddi, vakarlı, ağırbaşlı ve heybetli bir insandı. Bu hali zaten normaldi. Çünkü taşıdığı görev, üstlendiği vazife bunun gereğiydi. Ancak her haliyle o da bir insandı. Hem de çok cana yakın…
Herkese samimi ve içten davranırdı. Zaman olur şakalaşır, tatlı ve güzel bir hava oluştururdu. Çünkü başka türlü olsaydı insanlar Peygamberimize yanaşmazlar, ona soru bile sormazlardı. Herkes gibi Peygamberimiz de şaka yapar, latifeli konuşur ama hiçbir zaman yalan söylemezdi.
Bunun yanında Peygamber Efendimiz (s.a.v) insanlarla alay etmez, hafife almaz, dalga geçmez, küçük düşürmez, mahcup etmez, zor durumda bırakmaz, “işletme” gibi olumsuz tavırları hoş karşılamazdı. Peygamberimizin yaptığı şakalar yerli yerinde ve mesaj doluydu. Lüzumsuz ve yersiz değildi. Daha çok gönül alıcı ve sevindirici şakalar yapardı. Çocuklarla, hanımlarıyla, yaşlı ve kimsesiz kişilerle şakalaşması bu türdendir.
4- Çocukların seviyelerine göre konuşurdu
İnsanların kişisel özellikleri, yaşı, zihinsel yapısı, içinde bulunduğu psikolojik durumu gibi özellikler bilinmeli ve ona göre uygun yöntem belirlenmelidir. Buna göre 2 yaşındaki bir çocuk ile 7 yaşındaki bir çocuğun seviyesi ve anlama kapasitesi bir olmaz. Onun için verilecek eğitim seviyeye uygun olmalıdır.
Peygamberimiz çocuklara anlayabilecekleri şekilde hitap ederdi. O’nun konuşmalarında anlaşılmaz ifade ve örnekler yer almazdı. O, hayattan kopuk olarak değil, bizzat hayatın içerisinde konuşur; içinde yaşadığı toplumun hastalıklarını teşhis ederek onlara pratik çözümler üretirdi. Nitekim O şöyle buyurmuştur: “İnsanların seviyelerine ininiz.” ve “Çocuğu olan çocuğuyla çocuklaşsın.”
- Her fırsatta iletişim kurmaya çalışırdı.
Hz. Peygamber çevresindeki insanlarla canlı bir iletişim içinde olmuş, yanına gelene iyi davranmış, gelmeyenleri de ziyaret ederek mesajını ulaştırmaya gayret etmiştir. Ayrıca misafirperverlik ve misafire ikramda bulunma, gelmeyene gitme, ilişkiyi kesmeme, hasta ziyaretinde bulunma, cenazelere katılma onun günlük işleri ve tavsiyeleri arasındadır.
- Eğitim ve öğretimde uygun zamanı ve mekânı kollardı
Hz. Peygamber en acılı günlerinde bile, hikmetli uyarılarıyla etrafındakileri aydınlatmaya devam ederdi. Özel günler, düğün, taziye, mescit, ev, kır, yol vb. onun daveti için değerlendirdiği fırsatlardı. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Mekke döneminde her türlü fevrilik ve taşkınlıktan, neticeye götürmeyen sırf heyecan yüklü hareketlerden kaçınarak şirkle mücadele etmiştir. Çocuklar da dâhil, ilk olarak insanları iman esaslarını kabule çağırmış, böylece her şeyden önce sağlam bir akide tesisine gayret göstermiştir.
- Çocuklara güzel öğütlerde bulunurdu
Yumuşak davranış ve güzel söz, insan kalbine etki eden ve onun duygularına hitap ederek harekete geçiren mühim bir psikolojik unsurdur. Çocuklarla konuşurken güzellik ve tatlılıkla öğütte bulunurdu. Ashabına ve ümmetine de yumuşak ve şefkatle davranmayı emretmiştir: “Ya Rabbi! Kim ümmetimin herhangi bir işini üzerine alır da onlara yumuşaklık ve güzellikle davranırsa sen de ona güzellik ve rıfkla muamele et” (Müslim)
O’nun çocuklara güzel öğüt verirken ikna edici ve anlaşılır bir konuşma tarzı vardı.
8- Hediye vererek insanların gönlünü kazanmaya çalışırdı.
Hz. Peygamber (s.a.v) dostlukları kuvvetlendirmek, sevgiyi pekiştirmek, gönül kazanmak, İslam’a yönlendirmek, muhtemel kötülükleri önlemek, hizmet ve başarıyı ödüllendirmek gibi çeşitli amaçlarla, beşeri bir âdete uyarak çevresindeki insanlara hediye vermiş ve başkalarının hediyelerini de kabul etmiştir.
O’nun eğitim metodu sadece anlatıma dayanan tek yönlü ve pasif bir metot değildi. O, muhataplarına soru ve cevaplar yöneltir, onların özel meseleleriyle ilgilenir, gönüllerini alabilmek için pek çok yolu dener ve hikmetli espriler yapardı.
9- Büyük düşünür ve büyük hedefler gösterirdi
O, en kritik ve zorlu anlarda bile ümitsizliğe düşmemiş, hep Allah’ın yardımına güvenmiş, yeni çıkış yolları aramış ve hakkın hâkimiyeti konusunda asla şüpheye düşmemiştir. Mekke’nin en zorlu şartlarında bile ashabına moral vermiş, Hendek savaşının en sıkıntılı anlarında yine büyük fetih müjdeleri vererek ashabını geleceğe ve büyük hedeflere hazırlayarak manen takviye etmiştir.
10- Bıkkınlık ve yılgınlık göstermezdi
Allah Rasulü (s.a.v) davetinde son derece azimli ve kararlıydı. O “Ya Hakkın hâkimiyeti ve insanların hidayeti ya da bu uğurda ölüm” parolasıyla yola çıkmıştı. Mekke’deki bunca işkence ve eziyete rağmen asla yılmamış, davasından vazgeçmemişi. Müşriklerin uzlaşma tekliflerine karşı; “Bir elime güneşi, öbür elime ayı verseniz, ben yine de bu yoldan dönmem. Ya Allah nurunu tamamlayacak, ya da bir başıma bu uğurda can vereceğim!” diye karşılık vermişti.
İnsan insana iletişimi öncelikli problem olarak ele alan Hz. Muhammed (s.a.v) sadece inan insanlara değil; dini, dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, sosyal statü ve rolü ne kadar farklı olsa da genelde bütün insanları, özelde de bütün çocukları değerli görerek muhatap almış, kucaklamış; onlarla sağlıklı bir iletişim kurmuştur.
Özetle söylemek gerekirse Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) her alanda olduğu gibi eğitim-öğretim alanında da bizler için en güzel örnektir. Eğitimci konumunda olan tüm Müslümanlar, O’nun hayatını bu gözle ve dikkatlice okumalı, O’nun hayatındaki eşsiz tablolardan çıkarılması gereken dersleri çıkarıp kendi hayatlarında uygulamaya koymalıdırlar. Davet yolunda ilerlerken izlenen ve gelinen noktayı O’nun yöntem ve hedefleriyle test etmeli ve başarısızlığın yahut hedefe varmadaki gecikmenin nedenleri tespit etmelidir. İşte ancak o zaman onun en güzel örnek (usve-i hasene) oluşu anlamlı hale gelmiş olacaktır. Onu tanımadan onun yolunda olmak, O’na yaraşır ümmet olmak ve O’nun şefaatine mazhar olmak asla mümkün olmayacaktır.