İDRİS GÖKALP

Sadra Şifa Takva Ayı Ramazan

SADRA ŞİFA TAKVA AYI RAMAZAN

Ramazanda Hayat Var

“Ey iman edenler, size hayat veren şeylere çağırdığında Allah’a ve Resulüne icabet edin” (Enfal 24) Allah ve Resulü’nün bizi çağırdığı en önemli şeylerden biri de ramazan ayında oruç ibadetidir. Çağırdığı her şeyde bizler için hayat vadeden Rabb’imiz, yemekten içmekten uzak durduğumuz bu ibadette de bizim için nice hikmetler var etmiştir. Kulun Rabb’iyle irtibatta kalması için günlük periyotta namaz nasıl vakitli bir ibadet ise, oruç da yıllık planda kul ile Rabb’i arasındaki münasebetin önemli bir aracıdır.

Namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetler Cenab-ı Hakk’ın, rızasına kavuşabilmek için biz kullarına lütfettiği vesilelerdir. Farkına varanlar açısından paha biçilmez değerde fırsatlardır. Şayet Rabb’imizin hoşnutluğunu nasıl elde edebileceğimize dair bu süreçleri bilmeseydik var eden kudrete karşı sevgimizi ve saygımızı yaşayabilmek hususunda tam bir çaresizlik içerisinde kalırdık. Hamdolsun âlemlerin Rabb’ine ki bizlere âlemlere rahmet olmak üzere bir peygamber gönderdi ve bize yolumuzu gösterdi.

Oruç İnsani İradenin Tezahürüdür

Oruç ibadetinde kul, imsak vaktinden akşam namazına kadar en temel ihtiyacı olan yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten uzak durur. Bedensel arzuların yönetimi kulun iradesinin bir tezahürüdür. Bedende sıklıkla kendisini tekrarlayan açlık ve susuzluk ihtiyacını erteleme iradesi, kişinin kendi insani boyutunu keşfetmesine imkân sağlar. Bu iradenin Yaradan kudretin rızası uğrunda yaşanması, ilahi rahmetin kulun iliklerine kadar dolmasına yol açar. Sen yeme dediğin için yemiyorum ya Rabb’i, düşüncesi oruçlu müminin sabahtan akşama kadar lisanı hal ile her anında yaşanır. Allah’ın emrinin kişinin hayatının ve bedenin içine gün boyunca tesir etmiş olması muazzam bir sonuçtur. Gökleri ve yeri var eden kudrete gönüllü bir şekilde teslim oluşumuzun bedenimizde yankılanması, organlarımızdan hücrelerimize kadar uzanır.

Bedenimiz Kulluğumuza Şehadet Eder

Kulluk bilincinin bedenle eş güdüm hâlinde gün boyunca kesintisiz yaşandığı bu denli muazzam başka bir ibadet yoktur. Nitekim derilerimiz dahi hesap gününde dile geldiğinde her halimizden haberdar olduklarını Cenab-ı Hakk’a belli edeceklerdir. Nitekim ayeti kerimede şöyle geçer: “Derilerine dediler ki: Niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz? Derileri dedi ki: Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu!” (Fussilet 21) Şu hâlde derilerimiz vesair azalarımız her yaptığımıza tanıktır. Bakınız Cenab-ı Hak ne buyuruyor: “Ne işitmenizin ne görmenizin ne de derilerinizin aleyhinizde şehadette bulunmasına karşı kendinizi sakınmıyordunuz!”(Fussilet 22)

Binaenaleyh beden ve azalar, kulun yaptığı kötü şeylerden ne denli olumsuz etkileniyorlarsa yaptığı iyi şeylerden de o denli olumlu etkilenirler. Dışa bakan yüzüyle açlık ve zorluk olarak gözüken durum, içe bakan yüzüyle ilahi bir rahmettir. Oruçlu kimsenin dilinin damağının kuruması dahi, Allah katında yakınlığa vesiledir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Oruçlunun ağız kokusu Allah’ın katında misk kokusundan daha hoştur.” (Buhârî Savm 9)

Oruç Bedenimizde Sessiz Bir Huzurdur

Oruç her yanımızı saran bir sükünetin adıdır. Bundan bedenimizdeki her organımız nasibini alır. Başta midemiz olmak üzere yıl boyunca sürekli doldur boşalt olmaktan yorgun düşmüş ve oruçla rahata ermiştir. Benzer şekilde yeme ve içmeye bağlı olarak vücutta gelişen tüm hareketliliğin yerini sakinlik alır; tüm organların kendilerini tamir ettikleri bir sessizlik hâkim olur.

Orucun yerli yabancı pek çok uzman tabibin önerileri arasında yer alması boşuna değildir. Ne var ki müminlerin tuttukları oruç kulluk bilincinin eşlik ettiği bir açlıktır. Temel gayesi sıhhat değil Allah’ın rızasıdır. Sağlık olsa olsa oruç tutması nedeniyle Cenab-ı Hakk’ın kuluna dünyada yaşattığı promosyon misali küçük bir hediyedir. Bu yüzden, vaktiyle Allah rızası için oruç tutmayanların gün gelip doktor tavsiyesiyle açlık diyetlerine girişmeleri ne kadar hazindir.

En Önemli Kazanım Takvadır

Orucun emredildiği ayetlerde Allah (c.c.) farz kılınmasının temel gerekçesini takva olarak belirtmiştir: “Ey imân edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılınmıştır; böylelikle sizler takvaya eresiniz.”(Bakara 183) Kişinin takvalı olabilmesi sakınma refleksinin gelişmesine bağlıdır. Yüce Yaradan’ın emir ve yasakları hususunda belli bir hassasiyetin oluşabilmesi ve hayatın içerisinde bunların gözetilebilmesi birden bire başarılabilecek bir şey değildir. Bunun için bir iradeye ve gayrete ihtiyaç vardır.

Kişinin takvaya kavuşabilmek için bu gayretini sergileyeceği önemli bir alıştırmadır ramazan. Bir ay süren bu oruç sayesinde kişi bedenine söz geçirebilmeyi, arzularını tutabilmeyi ve bunları helal daireye öteleyebilmeyi öğrenir.

Oruç, Bedeni Hafifletir; Ruhu Arındırır

Kuşkusuz ramazanın en önemli fırsatı, kişinin tüm yıl boyunca ihtiyaç duyacağı takva duygusunu kazanabilme imkânıdır. Bir ay süren bu rahmet ikliminde müminler yaratılış ayarlarına adeta yeniden döner ve yenilenirler. Fiziksel anlamda bedenlerin sükünete erip dinginleşmesi ve zararlı şeylerden kurtulması nasıl bir rahatlama getiriyorsa; Allah için tutulan bu orucun ruhsal planda da önemli bir karşılığı vardır. Nitekim rahmet peygamberi ramazandan ramazana günahların temizleneceğini şöyle müjdelemiştir: “Beş vakit namaz, bir cumadan diğerine cuma ve bir ramazandan diğerine ramazan; kişinin günahları için kefarettir, şayet büyük günahlardan uzak durursa!”

Ramazan Kişiye Ayna Tutar

Yıl boyunca kişide biriken kötü davranışlar tortu haline gelmeye başlamış ve artık rutinleşip kalıcı olmaya yüz tutmuş olabilir. Oruç ibadeti ramazan boyunca tüm rutinleri sıfırlamak suretiyle her şeyi yeniden gözden geçirmemize imkân sağlar. En çok bağımlı olduğumuz düzenli alışkanlığımız olan yeme ve içmeyi dahi ortadan kaldırarak hayatı adeta dondurur. Böylece duraklayan günlük akışımıza harici bir gözle bakmamızın ve analiz etmemizin fırsatı doğar. Bu yönüyle ramazan bir iç dış muhasebe ve gözden geçirme ayıdır; iç içeyken fark etmediğimiz pek çok -‘davranışımızın iyiliğini yahut kötülüğünü gözler önüne serer.

İnsanların alışkanlıklarında iyi yönde değişime karşı kuşkusuz güçlü bir direnç söz konusudur. Ancak ramazan en temel alışkanlıkları bile yeniden düzene koyduğundan iyileşmeye engel olan karşı direnci de minimize eder. Ramazan dışında bir kötü davranışı hayatından çıkarmanın bedeli bir kimse için son derece ağırken ramazanda böylesi bir iyileşme daha kolay olur.

Söz gelimi çoğu kimsenin tütün bağımlılığını ramazanda terk etmeye girişmesinin esprisi burada saklıdır.

Ramazan Sağlıklı Kişilik İnşa Eder

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) buyurdu ki “Bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse, yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” Şu hâlde ramazanda yemekten

içmekten uzak durmanın kişiye sağladığı dingin ortam, onun  davranışlarını gözden geçirip kendisini ıslah etmesi için önemli bir fırsat sunar. Yalan konuşmak ve yalan temelli tüm eylemler kötü davranışların zeminini oluşturmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) içimizde kötülüğün filiz verdiği noktaya işaret etmiş ve yalan söylem ve eylem üzerinden ıslahatın yol haritasını bütüncül bir dille ifade etmiştir. Nitekim “Yalan azgınlığa, azgınlık da cehenneme sürükler.”! buyrulmuştur. Bu şekliyle yalan, cehenneme giden kötülük sürecinin muharrik gücüdür. Kişi yalandan kurtulabilirse iyiliğe kapı aralayabilir. Nitekim “Doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür.”” buyrulmuştur.

Ramazan ayında Allah’ın kuldan beklediği bu temel değişim ve dönüşüm; “yalan”dan (kezib) doğruluğa (sıdk) uzanan kişinin karakterini doğrudan ve bütüncül bir biçimde etkileyen bir iyileşmedir. Ramazan ayında oruç tutmaya başlamışken yalan söylemeyi ve yalanla iş tutmayı bırakmayan bir kimsenin bu ibadetin temel manasından ve esprisinden yoksun kalacağı dolayısıyla oruçtan beklenen yararı göremeyeceği peygamberimiz tarafından açık bir dille ifade edilmiştir. Bu ürkütücü gerçeği göz ardı etmenin oruç ibadetini anlamsızlaştıracağı ve tam bir mahrumiyete dönüştürebileceği unutulmamalıdır. Nitekim başka bir rivayette Resulüllah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğu aktarılmıştır. “Nice oruç tutan vardır ki orucundan ona açlıktan gayrısı yoktur!”

Ramazan Ayı Kur’an ile İhya Edilir

Bir süreliğine hayatın dışına çıkıp kendimizi gözlemleme fırsatı bulduğumuz bu mübarek ayda hangi ölçütlerle gidişatımızı gözden geçireceğimiz konusu önemlidir. Akleden kalbimizi en doğru besleyen ve Allah’ın zikriyle tatmin eden Rabb’imizin kelâmı Kur’an-ı Kerim’dir. Cenab-ı Hakk’ın, kitabını bu ayda indirmiş olmasının verdiği önemli mesajlardan birisi de müminlerin bu ilahi mesajı karşılamaya ve içselleştirmeye en hazır hale bu ayda gelmeleri olarak düşünülebilir. Yıl içerisinde okuduğumuz  bir ayetten aldığımız feyiz ve mana ile ramazanda okuduğumuzda aldığımız farklı farklıdır. Yüce Yaradan’ın okudukça bize şifa indirdiği kitabının, oruçlu yüreklerde tesiri daha çoktur. Allah (c.c.) buyuruyor ki: “Biz Kur’an’dan müminler için şifa namına ve rahmet namına ne varsa indirmekteyiz.” (İsra 82)

Ayet ayet, sure sure Kur’an-ı Kerim’i okudukça kişinin hem manen hem bedenen şifaya kavuşması ve oradaki hidayeti görüp hayatını bununla uyumlu halde getirmeye çalışması beklenir. Kuran’daki ilahi ölçülerle kendi hayatını tartmaya ve buradan çıkardığı ibretli sonuçları, amellerini ıslah etmek üzere yaşam tarzına yansıtmaya, kişi ramazanda daha yatkın hale gelir. Böyle geçirilen bir ramazan kul açısından hem inancı hem de davranışlannı yeniden düzene koyan bütüncül bir bakım etkisini gösterir. Allahualem ramazan ayından ve oruç ibadetinden amaçlanan da böylesi esaslı bir değişim ve iyileşmedir.

Oruç Zorluk Değil Kolaylık ve Sevinç Kaynağıdır

Allah (c.c.) orucu farz kıldığında şöyle buyurmuştur: “Sayılı günler!”(Bakara 184) Yani çok uzun bir zaman değil; sayılı günlerden ibaret bir oruçtan bahsediyoruz. Akabinde Yüce Mevla bu durumu da kolaylaştırmış ve hasta olanların yahut yolcu olanların başka günlerden sayısınca tutabileceklerinin önünü açmıştır. Sonra Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: “Allah sizin için kolaylığı diler; zorluğu dilemez!”(Bakara 185)

Ramazan orucunun zor bir ibadet olduğuna dair şeytani söylemlerin yersiz olduğunu oruç tutan herkes bizatihi tecrübe etmiştir. Oruç ortamının işte güçte rahmete vesile olduğu ve hatta zamanın bereketlendiği herkes tarafından bilinen bir husustur. Bir de iftar vakti var ki o saatlerdeki neşe ve heyecanı gayrimüslimler dahi sezebilmektedirler. Batıda pek çok mühtedinin ramazan aşkıyla hidayete tutunduğuna dair örnekler mevcuttur. Resulüllah (s.a.s.) buyurdu ki “Oruçlunun iki sevinci vardır: biri iftar vaktinde diğeri ise Rabbiyle buluşacağı günde!” Nitekim iftar vaktinde yaşanan feyz ve bereketin toplumsal boyutuna dikkat çeken Allah’ın elçisi bunu büyük bir hayır saymış ve insanlar iftar vaktinde acele ettiği sürece hayır üzere kalacaklarını müjdelemiştir.”

Ramazan ve Oruç Rabb’e Yakınlaştırır

Oruçla ilgili ayetlerin sonunda Cenab-ı Hak zatından bahsederek “Kullarım sana beni sorduklarında Ben yakınım; dua edenin çağrısına icabet ederim; şu halde onlar bana icabet etsin ve iman etsinler ki rüşte ersinler!”? (Bakara 186) buyurmaktadır. Oruç ibadetinden gelen bağlamın böylesi müstesna bir ayete açılması oruç ibadetinin kul ile Rabb’inin yakınlaşmasına iyi bir zemin hazırladığına işarettir.

Nitekim haram bir ay olan recep ayı ile başlayan zulümden ve günahlardan arınma gayreti, şaban ayı ile oruç alıştırmasına dönüşmüş; ramazanla birlikte ise ilahi rahmet ve bereketin hem bedenen hem manen coşkun bir biçimde yaşanmasına vesile olmuştur. Kadir Gecesi’ne gelindiğinde ise bin aydan daha hayırlı o müstesna vakitlerde, kulun Rabb’i ile gece ibadetlerinde buluşup dualarını ve niyazlarını ilettiği ve hem dünyada hayır hem de ahirette iyilikler beklediği bir sonuç ile taçlanmış olur; kulun cehennemden azat edilip Reyyan kapısından cennete dâhil olması en önemli beklentidir.

“Rabb’imiz bize dünyada güzellik ver; Ahirette de güzellik ver ve bizi ateşin azabından koru!’ (Bakara 201)

Âmin!

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir