Seyyid Kutub: Mısır’ın Verimli Topraklarından Yükselen Bir Çınar
Seyyid Kutub, Mısır’ın verimli topraklarından yükselen bir çınar, İslam dünyasının gönül semalarına ulaşan bir ışık, fikirleriyle nesilleri aydınlatan müstesna bir âlim ve aksiyon adamıydı. 1906 yılında, Mısır’ın Asyut kasabasında dindar bir ailenin evladı olarak dünyaya gelen Kutub, küçük yaşlardan itibaren ilme ve irfana olan ilgisiyle dikkat çekti. Ailesinin manevi terbiyesi altında yetişen bu genç dimağ, ilerleyen yıllarda İslam dünyasının en önemli düşünürlerinden biri olacaktı.
Kutub’un hayatının her aşamasında, derin bir iman ve kararlılık görülür. Eğitim hayatına El-Ezher’de başlayan Seyyid Kutub, Kahire Üniversitesi’nde devam ettiği öğreniminde edebiyatın inceliklerini kavradı. Ancak bu, onun ilmi ve fikri yolculuğunun sadece bir başlangıcıydı. 1933 yılında mezun olduğu Darül Ulum Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı ve 1940’lı yıllarda İslami düşünceye yöneldi. Bu dönemde yazdığı makaleler ve kitaplarla, İslam toplumunun yeniden inşası için köklü bir değişim gerektiğini savundu. Özellikle 1946’da yayımladığı “Konum Dersleri” makalesi, onun İslam’a olan bağlılığının bir manifestosu olarak görüldü.
1949 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilen Kutub, burada Batı medeniyetini yakından inceleme fırsatı buldu. Amerikan yaşam tarzını, gördüğü ırkçılığı ve toplumsal bozulmayı eleştirerek, bu medeniyeti ilkel ve yozlaşmış olarak nitelendirdi. Onun gözünde gerçek adalet, huzur ve saadet, sadece İslam’ın köklü prensiplerinde bulunabilirdi. Amerika’da bulunduğu süre boyunca, daha önce yazdığı edebi eserleri eleştirdi ve edebiyatın da İslam’ın öz kaynaklarına dayanması gerektiğini savundu.
Mısır’a döndüğünde, Müslüman Kardeşler teşkilatına katılan Seyyid Kutub, burada fikirlerini geniş kitlelere ulaştırma imkânı buldu. Ancak bu, onun hayatında zorlu bir dönemin de başlangıcı oldu. 1954 yılında Cemal Abdunnasır’a düzenlenen suikast girişimi sonrası tutuklanan Kutub, zindanın karanlıklarında işkenceye maruz kaldı. Ancak onun ruhu, bu karanlıklardan beslenen bir ışık gibi parladı. İşkence altında dahi yazmaya devam eden Kutub, fikirlerini zindandan dışarıya ulaştırmayı başardı. Hapishanede geçirdiği yıllar, onun manevi derinliğini daha da pekiştirdi ve yazılarıyla Müslümanlara umut olmaya devam etti.
1965 yılında yayımladığı “Yoldaki İşaretler” kitabı, onu bir kez daha zindanın soğuk duvarlarına hapsetti. Ancak bu sefer, sonu şehadetle taçlanacak bir yolculuğa çıkmıştı. Zindanda geçirdiği yıllar boyunca maruz kaldığı işkencelere rağmen, Allah’a olan bağlılığı ve kararlılığı asla sarsılmadı. Mısır makamları, ondan özür dilemesini ve pişmanlık göstermesini istediğinde, Seyyid Kutub’un verdiği cevap, onun imanındaki sarsılmazlık ve izzetin bir tezahürü olarak tarihe geçti: “Eğer idamı hak etmiş olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam buna itiraz etmek haksızlıktır. Eğer bâtılın zulmüne kurban gidiyorsam, bâtıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam.”
29 Ağustos 1966’da, Seyyid Kutub’un bu dünyadaki mücadelesi sona erdi ve o, şehadet mertebesine ulaştı. Ancak onun fikirleri, eserleri ve mirası, İslam dünyasında yaşamaya devam etti. Seyyid Kutub, sadece bir düşünür değil, aynı zamanda bir mücahid, bir yol gösterici ve Allah yolunda ölüme vuslat olarak bakan izzetli bir mümin olarak hafızalarda yer etti. Onun adı, Ortadoğu’da ve İslam dünyasında halen yankılanmakta, düşünceleri ise pek çok kişi ve harekete ilham vermektedir.
Bugün, Seyyid Kutub’un meşalesini taşımak isteyen her Müslüman, onun izzetini, imanını ve kararlılığını örnek almalıdır. Onun hayatı, İslam’ın özüne dönüş çağrısının bir sembolü olarak kabul edilmeli ve onun mücadelesi, her zaman hatırlanmalıdır. Selam olsun sana ey Seyyid Kutub! Rabbimiz, seni rahmetiyle kuşatsın ve bizleri de senin izinden giden kullarından eylesin. Amin.