Ümmetin kanayan yarası… Kudüs… Nazlı çiçeğim

 Ümmetin kanayan yarası… Kudüs… Nazlı çiçeğim

Ben Filistin’im…

İçinizde saklanan dünyanın en tenha yeriyim… Zihninizin çıkmazlarında korkusuzca yürümeyi öğrendiğiniz yer benim… Yüreğim cesaretini kuşanmış sadık bir haberciyi bekler… O haberci ki, selam getirir Hz. İdris’ten dün gibi…

Ben Filistin’im…

Siz susmayı tercih ederken en çok konuşan benim… Hakkında konuşulan ve sorgusuzca karara varılan yerdeyim. Gözlerim güneşin kızıllığına bakarken çok yanar, bir de ateş düşen evlere… O evler ki, misafirperverdir Hz. Şuayp’ten beri…

Ben Filistin’im

Ardımdan yürüyenleri bilirim. Önüme düşenleri, çelme takmayanları… Yol göstericilerin sevdiği yer benim. Bir kahramanın yüreğinde, bir yiğit kızın rüyasındayım. Hak diyenleri aşağılayanların boğulduğu yerdeyim. Bir asanın ucunda, müjdeler getiren bir Nebi’nin izindeyim. Zaferi avuçlarında taşıyanların umudunda, bitmemiş şiirlerin nakaratındayım. O şiirler ki, Kızıldenizi anlatır, Hz. Musa gibi…

Ben Filistin’im…

Avuç içi kadar toprağa yüzbinlerce yüreğin sığdığını bilirim. Kurulan ölüm tuzaklarına karşı korkusuzca selama duranların yaşadığı yer benim… “Kim sahip çıkarsa zafer onundur” çağrısına kulak verenlerin ayak bastığı yerdeyim. Kapılar barışa açılsın diye yakarır bir Nebi… Hz. Harun’un aminleri yükselir özgür kuşların kanatlarından… Huzuru çağırır gibi…

Ben Filistin’im…

Düşlerimi bana anlatan birilerinin olduğu yerdeyim. Yakınımda duran, bana dokunan ve gözlerimden hüznümü anlayanların safında… Karartılmış dünyamdan bana ışık ya- kanların, gelişiyle yolumdaki taşı kaldıranların yanı başındayım. İzbelerimde yazılan mektupları sahiplerine bıraktığım zamanlardayım. Gözyaşlarımla yıkanan umutların tam ortasındayım. Bir mümin kucaklar inanmışları… Hz. Davut’un sesi yetişir suskunluğun tam ortasına… Bütün hıçkırıkları dindirir gibi…

Ben Filistin’im…

Çocukların büyümeyi hayal ettiği yarınlardan ümidini asla kesmeyen benim… Onların gözlerindeki yaşlarda yıkanır kirlenen hırslar… Onların yüreklerinde bilenir hınçlar… Büyü yemeyen çocuklar cennet bahçelerinde oynarken, Mescid-i Aksa’nın güvercinleri konar avuçlarına… O güvercinler ki, anlar çocukların dilini… Hz. Süleyman’ın kuşları anladığı gibi… Bir mabette soluklanır inanmışlar… Acımaz artık yaralar… Açarsan gözlerini baktığın yerdeyim. Miraca çıkan duygularının evveli benim, ahiri benim… Gözlerin ıslanırken yüreğini ısıtan benim… Bir alevi nefesimden içine üfler gibi…

Ben Filistin’im…

Yakınmanın, öfkelenmenin, ağlayıp inlemenin hiç faydası yok bana… Üstüne düşeni yapmayanların özgürlüğümü çaldığı yerdeyim. Bir avuç toprağa sıkışıp kalmış değil bedenim… Sınanmış heyecanların, yoksul heveslerin, hırçın sevdaların beslendiği yer benim… Bende yaşayanları, bende yorulanları dinlendirir bir elçi… Hz. Elyesa’nın sözleri yetişir laftan anlamayan topluluklara… Bütün kelimeler dökülür dudaklarımdan o zaman kutsal bir dua gibi…

Ben Filistin’im…

Varlığım tek başına yeter benimle yürüyenlere… Gerçeklerin yankısının dünyaya ulaştığı yerdeyim. Kuşluk vakti gülümsemelerimi görmek istediğiniz yerde… Acıların üstünü usulca şefkatimle örttüğüm yerde… Oyunu bozulmuş çocukların ağladığı yer benim… Bombaları top zanneden çocukların ölümle kucaklaştığı yerdeyim. Anneler ninni yerine ağıt yakarlar benim bağrımda… “La ilahe illallah” diyen gençler soluklanır Aksa meydanında… Zafer için bekleyen gençlere Hz. Zekeriya’nın sabrı yetişir… O sabır ki, yalnızlara arkadaş, mazlumlara yar gibi….

Ben Filistin’im…

Hesabı sorulmadık ahların her gün filizlendiği yerdeyim. Korkaklığı cesaret sayanların gölgeme tahammül edemediği yer benim… Kaybettiğimi zannederlerken yeni hikâye yazanlar yaşar iliklerimde… Bir mabedin eşiğine yüz sürmenin şerefiyle bilenirler yeniden… Yeniden doğar çocuklar başka çocukların öldüğü yerde… Ben bir davanın adıyım… Bu davaya adanmışların kolu ve kanadıyım. Hz. Yahya’nın gün ortasından duası yetişir… Yıldızlar belirir güneşin arasından an gibi

Ben Filistin’im…

Avuçlarını tuttuğum çocuklar büyüyemeden düşer toprağıma… Diriliş muştuları söyler semamda dolaşan güvercinler Bir talihsizliği silmek için döner durur zaman… Yanan evler, yıkılan binalar arasında dirilir en güzel çiçekler… Karanlığın tam orta yerine uyanır savaşın çocukları… Anneler en cesur çocuklarını savaş alanında doğurur. Ölümün düğün yeri olduğu yerdeyim. Sığınağı Allah olanın derdi yoktur. Havarileri yetişir teselli için Hz. İsa’nın Hz. İsa’nın doğduğu yer benim… Darlık arasında genişlik bulanların, isyanın tuzağından kurtulanların yaşadığı yerdeyim. İmanıyla dirilenlerin kalbindeki aşk benim… Hz. İsa’nın ruhunu kuşanır gibi… Hüzünlü bir coğrafyada zaferi kazanır gibi…

Ben Filistin’im…

Toprağımda çocuklar büyümez benim… Üzerlerine salınan bombaları uçurtma zannederler. Tel örgülerden salıncaklara kurulurlar… Beton yığınları arasında korkuları da sıkışıp kalır çocukların… Uyumak istemez benim toprağımın çocukları… Onlar bilirler uyumanın ölüm demek olduğunu Uyumak bombalardan kaçamamaktır benim toprağımda Uyumak annesinin elini bir daha tutamamak, babasının dizine başını koyamamaktır. Sahilde top oynarken şehadetin ne demek olduğunu bilir benim toprağımın çocukları Oyun oynarken yakalar ölüm onları…

Ben Filistin’im….

Kanlı tuzakların tam orta yerindeyim… Çalınmış topraklarımın talibiyim… İmanlı yürekler bilirim özgürlüğüm için savaşan… Zalimlere kafa tutan, mazlumların ahını yerden kaldırmaya meyilli nice kahramanlar bilirim. Onlar ki, zulme karşı sağır ve dilsiz olanlara sevgileriyle hadlerini bildirirler. Onlar ki, dünya susarken şanlı bir dava için meydanlara inerler.

Ben Filistin’im…

Yıkılan evlerin yalnızlığına şahidim. Ölümlere aldırış et- meden diriliş için büyüyen ümitlere… Mescid-i Aksa’da kılınan namazlara ve edilen dualara şahidim. Dünyaya taş ve sopalarla meydan okuyan yaşlı, genç ve çocukların imanına… Zulümlere sessiz kalmamak için yola koyulanlara ve bu yolda şehadeti tadanlara şahidim. Kardeşinin elinden tutanlara, aşını paylaşanlara, üşüyene yüreğini açanlara şahidim.

Ey dünyanın korkaklığına inat yiğitliğini elden bırakmayanlar…

Ey gözümün yaşını silmek için bir gece yola koyulup, yolda bırakılanlar… Ama tekrar yola koyulmaktan asla vazgeçmeyenler…

Ey hücrelerime kadar sevgisini ve merhametini bahşedenler… Büyük bir yürüyüş bizimkisi… Haksızlığa karşı yeniden diriliş…

Zafer çocukların gülüşleriyle gelecek toprağıma… Zafer arşa ulaşan dualarla gelecek…

Ben Filistin’im…

Dün gibi bugün de toprağımın tek sahibiyim…

Davası olmayanın sevdası hakiki olmazmış. Davayı da sevdayı da ehl-i Kudüs’ün gözlerinde, Aksa’nın aziz cemaatinin yüzlerinde okuyoruz… Mahcup oluyoruz…

Kudüs sadece Filistinli kardeşlerimizin değil, İslam ümmetinin büyük bir davasıdır. Bugün sarp yokuşu aşmanın bir yolu da, yetim Kudüs’ün özgürlüğü için koşmaktır, selameti için çalışmaktır. Hariçten ağıt yakmak değildir Kudüs’e vazifemiz… Kudüs’ü anlamak, yaşamak, dava edinmek, Mescid-i Aksa’ya cemaat olabilmektir. İmkân buldukça Kudüs’e koşabilmektir.

Ehl-i Kudüs’ün etrafına örülen duvarlara hayıflanıp kahırlanmadan evvel, Kudüs’le aramıza ördüğümüz görünmez duvarlara yanalım. Hangisi daha “utanç verici” diye bir muhasebe yapalım. İşgalcilerin yükselttiği duvarlar elbet aşılır, bir gün yıkılır Allah’ın izniyle. Lakin koskoca bir ümmetin, mazlum kardeşlerini yalnızlaştırmalarının, kendi kaderine terk etmelerinin hesabı Allah’a nasıl verilir?

 Kudüs ümmetin aynasıdır. İşgalin büyüğü Kudüs’te mi yoksa yüreklerimizde mi, bir bakalım. Dünyevi hırsların, nefsani hazların işgal ettiği kalplerde ne ulvi sevdalar yeşerir, ne yüce davalar can bulur. Ümmet olarak üstümüzdeki ölü toprağını atmadan, zihnimizdeki ön yargı zincirlerini kırmadan, kalplerimizdeki gaflet bulutlarını dağıtmadan, İslam âlemine sirayet eden tefrika hastalığından kurtulmadan, hizipçilik prangalarını parçalamadan, “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın, parçalanmayın.”

(Al-i İmrân, 3/103.) emr-i ilahisine uymadan ne biz özgür olabiliriz, ne Kudüs.

 İleride peygamber olacak özel bir evladın kaybıyla gözlerine perde inen Yakub’dur (a.s.) Kudüs. Kardeşleri tarafından kör kuyulara atılan Yusuftur. Bugün de bir başına değil mi Filistin’in çocukları Kudüs’te, el-Halil’de, Gazze’de, Ramallah’ta? Sahi biz de terk etmiyor muyuz Yusufları bugün, unutuluşun ve hamasetin kuyularına?

 Kulu Muhammed’i bir gece Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’a and olsun ki ‘bir Filistin vardı ve bir Filistin hep olacak’

 

Mahmut Derviş

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir