“Vehen” Hastalığı: Kalplerin Sessiz Çöküşü Üzerine Bir Tebrik ve Tefekkür
Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa aleyhissalâtu vesselâm, çağları aşan bir basîretle, asırların kalbini delip geçecek bir hastalığı şöyle haber vermiştir:
“Ümmetleri size karşı birleşip saldıracaklardır, tıpkı aç insanların yemek kabına üşüşmesi gibi.”
Ashâb-ı kirâm: “Biz o gün sayıca az mı olacağız ya Resûlallah?” dediler.
Buyurdu ki: “Hayır, bilâkis o gün sayıca çok olacaksınız. Lakin siz selin önündeki çerçöp gibi dağınık ve değersiz olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu çıkaracak ve sizin kalbinize ‘vehen’ yerleştirecek.”
Ashâb sordu: “Ey Allah’ın Resûlü, ‘vehen’ nedir?”
Buyurdu ki: “Dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır.”
(Ebû Dâvûd, Melâhim, 5)
Bu hadis-i şerif, sadece bir gelecek kehaneti değil, aynı zamanda her devirde bireylerin ve toplumların manevi termometresi gibidir. Zira dünya sevgisiyle tutuşan kalpler, ölüm korkusuyla titrer; bu iki hal bir araya geldiğinde ortaya bir ‘vehen’ çıkar: ruhun zayıflığı, cesaretin sönüşü, izzetin çöküşü.
Dünya Sevgisi: Kalbe Kazınan Bir Hile
Dünyayı sevmek, her müminin kalbinde ince bir çizgiyle sınanır. Allah Teâlâ, dünyayı bir imtihan yeri kılmıştır, fakat onu sevmek bir illet, ona gönül bağlamak bir gaflet olur. Dünya malı, makamı, şöhreti ya da hevesleri; hepsi geçicidir. Ne var ki, bu geçicilik içinde kalıcı hayaller kuran insan, hakikatten uzaklaşır. Kalp, Allah’a ait olan tahtını dünyanın çürük tahtalarıyla değiştirince, basîret körleşir.
Dünya sevgisi, aynı zamanda hakkı söylemekten, adaleti tesis etmekten, fedakârlık yapmaktan da alıkoyar. Zira sevdiğini kaybetmekten korkan bir yürek, hakikat yolunda adım atamaz. Dünya sevgisi; sabırdan, şükürden, zühdden, tevekkülden çalar. Böylece kalbin gıdası eksilir, ruh çöker.
Ölüm Korkusu: Faniliği Unutmanın Sessiz Çığlığı
Hadiste “ölümden hoşlanmamak” olarak geçen ifade, aslında insanın asıl yurdunu unuttuğunun işaretidir. Zira mümin için ölüm, son değil başlangıçtır; kavuşmanın kapısı, ayrılığın sonu, vuslatın ilk adımıdır. Ne var ki, dünya hayatına meftun olan insan için ölüm; bir yıkım, bir kayıptır. Oysa Allah’a güvenen, Peygamberine inanan ve âhirete hazırlanan bir kalp için ölüm, bir şerefli geçiştir.
Ölüm korkusu, amelsizliğin, hazırlıksızlığın, imansız güvenliğin dışavurumudur. Dünya ile barışık ama âhiretle uzak bir yaşam tarzının doğal neticesidir. Nitekim ashâb-ı kirâm, ölümden hoşlanmazlıkla değil, şehadet aşkıyla yoğrulmuşlardı. Onlar için ölüm, Allah’a yaklaştıkları bir imkândı. Bugün ise ölüm, modern insanın unuttuğu, hatta konuşmaktan bile çekindiği bir hakikat olmuştur.
“Vehen”in Çağımızdaki Yansımaları
Günümüzde ümmet-i Muhammed sayıca kalabalık, teknolojiyle donanımlı, bilimde ilerlemiş görünse de; izzet ve haysiyet konusunda bir çözülme, bir kimlik buhranı yaşıyor. “Vehen” hastalığı, sadece bireysel kalpleri değil, toplumsal ruhları da teslim almış durumda. Adaletin suskunluğu, zulmün gür sesi; bu hastalığın yankısıdır.
Bir ümmet ki, dünyayı cennetten üstün görür hâle gelmiş, ölümden korkar olmuş, fedakârlığı terk etmiş, şehadeti unutmuş… İşte o zaman düşmanın korkusu silinir, mertlik yerine menfaatçilik geçer, birlik yerine bencillik yerleşir. Bu hâl, sadece silahsızlıkla değil, ruhsuzlukla izah edilir.
Şifa Nerededir?
Şifa, ne malda ne de teknolojide… Şifa, yeniden Allah’a bağlanmakta, ölümü hatırlamakta ve dünya sevgisini kalpten söküp atmaktadır. Zira bir kalpte dünya ile âhiret aynı anda hüküm süremez. Ya dünya ağır basar, ahiret silinir; ya da ahiret tercih edilir, dünya ayak bağı olmaktan çıkar.
Peygamber Efendimiz (sav), asırlar öncesinden bizlere reçeteyi vermiştir:
“Dünyayı sevmeyin, ölümden korkmayın; izzet bulursunuz, kalpleriniz yeniden dirilir.”
Son Söz Yerine
“Vehen” hadisi, çağların içini oyup geçen bir haykırıştır. Bu haykırışa kulak vermek, sadece bir dinî vecibe değil, insanî bir kurtuluş yoludur. Dünya, elbet döner; ama kalpler de dönmeli: Rabbine, fıtratına, hakikate…
Ve ey gönül! Dünya bir konak, ölüm bir köprü, âhiret ise yurt ise…
Yüreğini faniden arındır, bâkiye yönel.
Çünkü izzet, korkusuz yüreklerde doğar.
Çünkü zafer, ölümden hoşlanan kalplerin nasibidir.