Zekât ve Sadaka İbadeti
Yüce dinimiz İslam, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya büyük önem vermiştir. Bu amaçla çeşitli ibadetlerin yapılmasını istemiştir. Zekât, bu ibadetlerden biridir. Zekât, sözlükte; artma, çoğalma, bereket, arınma ve temizlenme gibi anlamlara gelir. İslami bir terim olarak ise zengin Müslümanların, dinî bir görev olarak her yıl mallarının ya da paralarının yüzde iki buçuğunu Allah (c.c.) rızası için ve ibadet niyetiyle muhtaçlara vermeleridir. Yüce Allah (c.c.), zekât vermeyi zenginler için zorunlu bir görev saymış ve onlara, ellerindeki malların bir kısmını başkalarıyla paylaşmalarını emretmiştir. Böylece toplumdaki yoksulların gözetilmesi amaçlanmıştır.
Zengin olan Müslümanların zekât vermesi farzdır. Rabb’imiz (c.c.), Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde zekât verilmesini emretmiştir. Bunlardan birinde, “Namazı kılın, zekâtı verin, Peygambere itaat edin ki merhamet göresiniz.” buyurmuştur. Ekonomik durumu iyi olan kişi, kendisine verdiği nimetlerden dolayı Allah’a (c.c.) şükreder. Bu şükrünü, sahip olduğu imkânların bir kısmını zekât ve sadaka olarak vermekle gerçekleştirir. Ayrıca zekât, kişiye fakirlerin sorunlarıyla ilgilenme bilinci kazandırır. Böyle insanlardan oluşan bir toplumda, zekât veren ile alan kişiler arasında sevgi ve saygı duyguları gelişir. Zengin ile yoksul arasındaki bağ güçlenir. Toplumsal kaynaşma sağlanarak insanlar arasında dayanışma oluşturulur.
İslam dinine göre, bir kimsenin zengin sayılabilmesi için temel ihtiyaçlarının dışında 80.18 gram altın ya da bunun karşılığı kadar mal veya paraya sahip olması gerekir. Buna nisap denir. Kişinin evi, arabası; ailesinin bir yıllık yiyecek, içecek, eğitim vb. masrafları temel ihtiyaçlarıdır. Dinimize göre, bir kişiye zekâtın farz olabilmesi için sahip olunan malın üzerinden bir yıl geçmesi gerekir. Ancak toprak ürünlerinde bu şart aranmaz. Toprak ürünlerinin zekâtı hasat mevsiminde verilir. Zekâtı Ramazan ayında vermek güzel bir davranıştır. Ancak zekâtın bu ayda verilmesi zorunlu değildir. Ayrıca, zekât verecek kişiler ev, araba gibi asli ihtiyaçlarının ve borçlarının dışında belli miktar para ya da mala sahip olmalıdır. Gerekli şartları taşıyanlar için zekât vermenin bir yükümlülük olduğuyla ilgili olarak Kur’an’da Yüce Allah (c.c.), Peygamberimize (s.a.v.) hitaben şöyle buyurmuştur: “Onların mallarından sadaka (zekât) al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin…” Bu ayet, aynı zamanda zekâtın, insanların günahlarının affına da vesile olacağını belirtmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Allah, zekâtı mallarınızın kalan kısmını temizlemek için farz kıldı.”
Dinimize göre zekât verilmesi gereken başlıca mallar ve zekât oranları şöyledir: Altın, gümüş, para vb. 1/40 oranında; küçükbaş hayvanlar (koyun-keçi) 1/40 oranında; sığır ve manda 1/30 oranında; deve, her beş deve için bir koyun veya keçi zekât olarak verilir; toprak ürünleri 1/10 oranında; madenler 1/5 oranındadır.
Zekât, toplumsal dayanışmaya katkıda bulunan ve ihtiyacı olanlara yardım edilmesini sağlayan bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de zekâtın kimlere verileceği Tevbe suresinin 60. ayetinde şöyle açıklanmıştır: “Sadakalar (zekatlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Buna göre zekâtın verilebileceği belli başlı kişiler şunlardır:
- Geçim sıkıntısı çeken yoksullar,
- Hiçbir geliri olmayan düşkünler,
- Borçlu durumda bulunan ve borcunu ödemekte sıkıntı çekenler,
- Kendi ülkesinden, memleketinden uzakta kalan ve parasız duruma düşen yolcular,
- Zekât toplayan memurlar,
- Allah (c.c.) yolunda çalışanlar,
- Kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar (müellefe-i kulûb),
- Hürriyetine kavuşturulacak köleler.
Malının veya parasının zekâtını verecek kişi, bu ibadet için niyet etmelidir. Yaptığı yardımı zekât olarak verdiğinin bilincinde olmalıdır. Zekât verirken yoksul ve muhtaçların onurları zedelenmemelidir. Zekât verilen kişiye saygı ile davranılmalı, zekât alan kimse minnet altında bırakılmamalıdır. Zekât ve diğer yardımlar, mümkün olduğunca gizli bir şekilde, gösteriş yapılmadan verilmelidir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âlâ. Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter…” Başka bir ayette ise “Ey iman edenler!.. Başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız hayırları boşa çıkarmayın…” ifadeleri yer almaktadır. Zekât verirken dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de zekâtın, malın iyisinden verilmesidir. Allah (c.c.), Kur’an’da zekâtın kötü maldan verilmemesini istemektedir. Zekât verirken belirtilen tüm bu incelikler göz önünde bulundurulmalıdır. Yoksullara hiçbir karşılık beklemeden yardım edilmelidir.
İslamiyet, zekât gibi sadakaya da önem vermiştir. Sadaka; muhtaç durumda olan kimselere karşılıksız olarak ve Allah (c.c.) rızası için yapılan her türlü iyilik ve yardıma denir. Dinimiz, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya önem vermiş, bunu gerçekleştirmek için de sadaka vermeyi öğütlemiştir. Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde inananlar sadaka vermeye teşvik edilmiştir. Bu ayetlerden birinde, “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın…” buyrulmuştur.
Sadaka yalnızca maddi yardımlarla sınırlı değildir. Hasta ve yaşlı insanları ziyaret etmek, onların hâl ve hatırını sormak; caddede, iş yerinde, oturduğumuz sokakta karşılaştığımız insanlara selam vererek güler yüz göstermek de dinimize göre sadaka olarak değerlendirilir. Yolda karşıdan karşıya geçen veya eşyalarını taşımakta zorlanan bir yaşlıya yardımcı olmak, toplu taşıma araçlarında yaşlılara, gazilere, hasta ve hamilelere yer vermek, bir yabancıya yol göstermek de sadakadır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda, “İnsanlara güler yüz göstermen senin için sadakadır. İyiliği öğütlemen ve kötülüğe engel olmaya çalışman sadakadır. Gözü görmeyen birine yardımcı olman sadakadır.” buyurmuştur.
Sadaka vermek için zengin olma şartı aranmaz. Herkes maddi imkânları ölçüsünde sadaka verebilir. Sadakanın belirli bir miktarı ve zamanı yoktur. Ancak fıtır sadakası Ramazan ayında, en geç bayram namazından önce verilmelidir. Fıtır sadakasına fitre de denir. Gücü yeten Müslümanların sağlıklı olmalarının bir şükrü olarak Ramazan ayının sonuna kadar fakirlere ödemekle yükümlü oldukları sadakadır. Bu sadaka, ailedeki her birey için verilir. Verilen para, bir kişinin bir günlük yiyecek ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda olmalıdır. Çocukların fitresini aile büyüklerinden biri verir. Yüce dinimizde önem verilen sadaka çeşitlerinden biri de sadaka-i cariyedir. Okul, cami, çeşme, vakıf malları, sağlık ocağı, hastane gibi toplum yararı için yaptırılan hayır kurumları sadaka-i cariye olarak adlandırılır. Ayrıca insanlığın yararına sunulmak için meydana getirilen dinî, ilmî, kültürel ve tarihsel eserler de sadaka-i cariye olarak kabul edilir.
Bizler yüce dinimizin emir ve tavsiyelerini dikkate alarak gücümüz ölçüsünde sadaka vermeliyiz. Yoksul, muhtaç ve kimsesizlere yardım etmeliyiz. Yapacağımız küçük bir yardımın bile başkasının önemli bir ihtiyacını giderebileceğini unutmamalıyız. Sadakanın hem toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı pekiştirdiğinin hem de insanları mutlu ettiğinin bilincinde olmalıyız.